Anti-militarist olmak!...

‘Vicdani ret’’ yani politik veya ahlaki nedenlerle askerlik yapmayı reddetmek. Türkiye’de vicdani ret savunucularından Halil Savda; ‘‘askeri üniformayı giymem’’ dediği için 8 ay askeri cezaevinde tutuklu kaldı. Bu süre içerisinde çeşitli işkence, baskı ve zorlamalarla karşı karşıya kaldı. Türkiye gibi; milliyetçiliğin her gün daha da azdırıldığı, linç girişimlerinin sürekli gündeme geldiği, MGK yetkililerinin her gün savaş çığırtkanlığı yaptığı bir dönemde vicdani retçi olmak oldukça zor.
Geçtiğimiz günlerde Gündem gazetesi Halil Savda ile yaptığı bir röportajını yayınladı. Röportajda Halil Savda kendisini; anti-militarist/savaş karşıtı, cinsiyet özgürlükçü, özgür yönelime inanan, barışçıl ve kendiliğindenci olarak tanımlıyor. Küçük yaştan itibaren şiddet ortamında büyüyen ve şiddeti asla çözüm olarak görmeyen Savda, yazının geneli bağlamında oldukça pasifist ve reformist bir anlayışa sahiptir. Savda; ‘‘Ölüm severlik asla devrimcilik ve vatanseverlik olamaz. Kürtler ile Türkler barışta ve özgürlükte kazanırlar. Türkiyeli bütün gençleri şiddeti, askerliği ve silahı reddetmeye çağırıyorum. Demokratik ve legal yolların açık tutulmasıyla sorunların barış içinde özgürlük temelinde çözüleceğine inanıyorum.’’ Savda’nın ‘‘Gençleri askerliği reddetmeye çağırıyorum’’ çağrısı oldukça pasifist bir çağrıdır. Belçika’da 1886’da proleter gençlik hareketinin deneyimleri bu noktada bize ışık tutmaktadır. ‘‘İşçi hareketi, militarizme karşı en etkili silahın onun altını oymak ve içten yıkmak olduğunu ve ‘‘süngüleri düşünür hale getirmenin’’ gerekli olduğunu kavradı. Bunun yolu ise, askerlik hizmetinden önce emekçi gençliğin sosyalist ve özellikle anti-militarist aydınlatılmasından ve askeriye içinde, yani yine (asker üniformalı) genç işçi kuşağı içinde uygun ajitasyondan geçer.’’ (KGE tarihi cilt I s.15 İnter Yayınları). Militarizm, kapitalizmin askeri iktidar aygıtıdır. Kapitalizm, bu iktidar aygıtını işçi ve emekçileri baskı ve şiddetle susturmak için kullanır. Sorunların barış temelinde çözüleceği olgusu reformist bir anlayışın sonucudur. Emperyalist barışlar, emperyalist savaşları doğurur. Savaşların ve işgallerin olduğu (Irak, Afganistan, Filistin ve Türkiye gibi) bir dönemde anti-militarist olmak aynı zamanda devrimci olmayı gerektirmektedir. Devrimcilikle reformistliği ayıran en temel özelliklerden birisi de budur.
Ölüm severlik asla devrimcilik değildir tabi. Büyük şair Nazım Hikmet’in de dediği gibi ‘‘düşmana inat, bir gün daha yaşamak’’ görevdir devrimciler için. Yalnız devrimci olmak aynı zamanda büyük riskleri de beraberinde getirir. Devrimciler, yeni bir dünyayı yaratmak uğruna ölümü de göze alırlar. Bireysel kurtuluş yollarını reddedip, toplumsal kurtuluşu hedefledikleri için bu uğurda yaşamlarından olabileceklerini bilirler.
Röportajın devamında, “işkence yapanlar hakkında suç duyurusunda bulundun mu?” sorusu üzerine Savda, hayır cevabını vererek cezai yaptırıma uğrayanların ıslah olmadıklarını ve esas ıslahın vicdanlarla sağlanacağını, kendisine işkence yapan askerleri vicdanlarıyla baş başa bıraktığını belirtmiştir. Türkiye, tarihi boyunca birçok darbe görmüştür. Bu darbelerden biri de 12 Eylül darbesidir. Birçok devrimci, ilerici, aydın insan bu darbede katledilmiş ve işkence görmüştür. Katledenlerin ve işkence yapanların vicdanlarıyla ıslah olmasını savunmak, inanılacak bir şey değildir. Kenan Evren darbeden sonraki birçok konuşmasında, vicdanının çok rahat olduğunu dile getirmiştir. Yapılması gereken işkenceleri dile getirmek, suç duyurusunda bulunmak ve demokrasi havarisi kesilen bu devleti teşhir etmektir.
Halil Savda gibi vicdani retçiler, Türkiye gibi demokrasinin işlemediği, faşizan uygulamaların alenileştiği bir sistemde oldukça zor şartlarda yaşam mücadelesi vermektedirler. Askerlik yapmadıklarından dolayı herhangi bir işe alınmamaktadırlar. Seyahat etme özgürlükleri yoktur. Resmi hiçbir işlem yapamamaktadırlar. Bu durum insan hakları ihlalidir. Buna karşı durmak ve mücadele etmek gereklidir.
Bugün gençlere düşen görev; anti-militarist, anti-faşist mücadeleyi anti-kapitalist mücadele ile birleştirerek, kapitalizmi dünya üzerinden yok etmektir. Silahın olmadığı, gerçek barışın sağlandığı bir dünya ancak sosyalizmle mümkündür. Karl Liebknecht’in gençlik üzerine söylemiş olduğu şu sözler sanırız özetleyicidir; ‘‘Gençliğe sahip olan orduya sahiptir’’ ve ‘‘Gençliğe sahip olan geleceğe de sahiptir.’’
22/08/2007
Yeni Dünya Gençliği

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder