Nikola Vaptsarov 24 Aralık 1909’da Bulgaristan’ın Bansko kasabasında küçük üretici bir ailede doğar. 1926 yılında babasının zorlamasıyla Varna’daki Deniz Makine okuluna yazılır. Okulunu bitirdikten sonra doğduğu kasabaya geri döner. İsteği Sofya Üniversitesi Edebiyat Bölümüne girmektir. Fakat ülkenin içinde bulunduğu genel ekonomik kriz ve toplumsal koşullar ve ailesinin olumsuz ekonomik şartları buna izin vermez. Nikola Vaptsarov çalışmak zorundadır.
Koçerinovo’daki bir kağıt fabrikasında iş bulur ve çalışmaya başlar. Bu dönem genç şairin hayatındaki dönüm noktasıdır. İşçi sınıfıyla iç içedir ve kendisi de bu sınıfa dahil olmuş bir proleterdir artık. Sosyalizm düşüncesiyle ilk olarak bu dönemde tanışır. Yazınsal anlamda ilk ürünlerini bu dönemde verir. Çeşitli şiirler ve işçi piyesleri yazar. Amatör bir tiyatro topluluğu kurmuştur. O dönemde yazdığı bir piyes Bulgaristan’ın ilk işçi piyesi olarak biliniyor. Tabiki piyesin kahramanları işçilerden oluşuyor.
Şair, Bulgar şiirinin önemli köşe taşlarından birisidir. İçerikte ve biçimde getirdiği yeniliklerle bu sıfatı hak eden bir konumda durmaktadır. Şiirlerinde iki ana tema oldukça yoğun bir şekilde kullanılır. Bu temalar “İnanç” ve “Kavga” temalarıdır. Sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyanın var edileceğine dair “İnanç”ıyla, bu dünyayı yaratmak için verilen “Kavga”ya koşulsuz adamıştır kendisini. Şiirlerini genellikle söyleşi tarzında yazmıştır. Kimi zaman bir fabrikayla (Fabrika), kimi zaman hayatla (Karşılıklı Kavga) söyleşir.
11 Şubat 1932 yılında, kağıt fabrikasında makine teknisyeni olarak çalıştığı dönemde tanıştığı Boyka Vaptsarova ile evlenir. Evliliklerinin ilk dönemlerindeki yaşam koşullarını Boyka Vaptsarova bir röportajda şöyle anlatıyor: “…İlk oturduğumuz ev, bir oda bir mutfaktan oluşan bir fabrika eviydi. Evimizde bir divan, bir masa, bir iki sandalye vardı. Kocam teknisyen olduğu için işçilere oranla daha iyi para alıyordu. Ancak eli çok açıktı. Herkese para veriyor, sonra arkasını aramıyordu. O zamanlar ayda 3200 leva kazanıyordu. Ama bunun dörtte biri eve giriyordu. Çünkü peşin para çekip arkadaşlarına borç veriyordu. Bize kalan parayı da kitaba ve yemeğe harcıyorduk.”
Nikola Vaptsarov aynı dönemde Bulgaristan Komünist Partisi üyesidir ve partide aktif olarak çalışmalar yürütüyordur. Ülkedeki faşist rejimin tehditleriyle karşılaşıyordur sürekli. Bu nedenden ötürü çok geçmeden çalıştığı fabrikadan da kovulur. Yaptığı iş başvuruları komünist kimliği nedeniyle sonuçsuz kalır. 1936 Mayıs’ında iş bulabilmek umuduyla eşi ve çocuğuyla birlikte Sofya’ya giderler fakat umutları ilk dönemler için yine sonuçsuz kalır. Çocukları hastalanır ve parasızlıktan ötürü tedavi edilemediği için üç gün içerisinde ölür. Çocuklarını gömmek için bile paraları kalmamıştır.
Bir süre sonra demir yollarında makinist-ateşçi olarak iş bulur ve çalışmaya başlar fakat bu iş oldukça ağır bir iştir. Şairin eşi o dönemi şöyle anlatıyor: “… Günde 10-12 saat kömür taşıyordu. Kısa zamanda hastalandı. Çok zayıfladı. Kan kusmaya başladı. Bu işi bırakmak zorunda kaldı. O sıralarda bende işimden atıldım.”
Bunca zor koşullar altında bile yazmaktan, okumaktan ve üretmekten vazgeçmiyordur şair. Özgürlük sevdasıyla yılmadan, yorulmadan çalışır. Öyle ki kurşuna dizilerek idam edilmeden birkaç saat öncesine kadar yazmaya devam eder.“ Genellikle geceleri geç vakitlere kadar mutfaktaki küçük masada çalışırdı. Çünkü evimiz küçüktü. ‘Tarih’ şiirinde bunu güzel anlatır. Geceleri uyandığım zaman onu hep çalışırken bulurdum.” diye anlatıyor Boyka Vaptsarova.
Tarih 23 Temmuz 1942. Nikola Vaptsarov daha 33 yaşında, en verimli çağındadır. Etrafına yaydığı aydınlıktan korkan faşist rejimin temsilcileri ondaki bu ışığı söndürmek için kollarını sıvarlar.
Tarih 23 Temmuz 1942 Saat 21.00. Makine teknisyeni, Lokomotif ateşçisi, Komünist Partisi üyesi, Komünist şair Nikola Vaptsarov beş yoldaşıyla birlikte geride son olarak şu dizeleri bırakıp, kurşuna dizilerek katledildi:
Kavga amansız ve katı.
Kavga, dedikleri gibi destansı.
Ben düştüm. Yerimi bakası alacak… o kadar.
Burda, bir kişinin lafı mı olur?
Kurşuna diziliş, dizildikten sonra kurtlar.
O kadar yalın ve akla yatkın.
Ama birlikte olacağız fırtınada,
halkım, çünkü sevdik seni.
Nikola Vaptsarov genç yaşta sosyalizm düşüncesiyle tanıştı. Yaşadığı onca zorluğa rağmen yılgınlığa kapılmadı. Partisine bağlılığı ve Sosyalizm mücadelesine olan inancı bir parça olsun sarsılmadı. Bir işçiye yakışırcasına onurla yaşadı ve onurla öldü. O genç komünist bir işçi ve yetenekli ve yenilikçi bir şairdir. O’nun yaşamı ve mücadelesi biz genç işçi ve emekçilere örnek oluşturuyor. Hepimizin ondan öğreneceği çok şey var. Faşistler onun genç bedenini kurşunlarla yok ettiler ama “Kavga”sına olan “İnanç”ı yok etmeye yarayacak kurşunu henüz icat edemediler. Biz genç işçi ve emekçiler O’nun inancını yüklenmeli ve özgürlük kavgasında söyleyeceğimiz her türküde onun adını da yaşatmalıyız.
Şairin şiirlerinden örnekler:
Aydın Ateşçi
Karanlıkta tıkırdıyor
uykulu uykulu raylar
Tutmuyor bir yerim
öylesine yorgunum.
İç geçiriyor biri:
“Umut yok…”
Hayır! Var! Beni bekliyor dünya.
Biliyorum ben
yerimi hayatta
kaptırmam öyle
postumu ucuza.
Ekmek ve özgürlük
kavgasında
onurla öleceğim
bir işçiye yakışırcasına
Fabrika
Fabrika. Başı duman duman bulut.
Halk cahil,
hayay ağır, sıkıcı.
Hayat maskesiz ve makyajsız
hırlayan, azgın bir köpek.
Savaşacaksın bıkıp usanmadan,
ve direneceksin yılmadan,
bir dilim ekmek
koparabilmek için
kulaklarını dikmiş
bu kuduz köpeğin dişlerinden.
Kayışlar şaklıyor salonlarda,
her köşede
sesi dişlilerin.
O kadar boğucu ki hava,
olanaksız
ciğerlerini doldurmak,
derin bir solukla.
İki adım ötede bahar yeli
talazlıyor tarlaları, güneş ışıl ışıl…
Göğe
yaslanıyor ağaçlar,
gölgeleri
fabrikanın duvarlarına.
Ama nasıl da yabancı
ve gereksiz burada,
hepten unutulmuş
şu tarla!
Bir el fırlatıp atmış çöp kutusuna
mavi gökyüzü hülyalarını.
Çünkü bir an düşmek dalgalara,
bir an yumuşaması yüreğin,
yok yere gitmesi demektir
güçlü
işçi
ellerin.
Ve patırtısında
gürültüsünde makinelerin
olanca sesinle bağırman gerek,
sözlerin aşabilsin diye
aradaki boşluğu,
anlamlarını yitirmeden.
Ve yıllarca bağırdım ben
hayatım boyunca…
Duyuyordum bağırdığını herkeslerin
makineler
fabrika
ve insanların
en kuytu
karanlık köşelerde.
Ve bütün bu haykırışlar
bir alaşım oldu
zırhladık hayatımızı onunla,
öyle bir alaşım ki
bir çubuk koydun mu tekerine
kırılır kolların o anda…
Ve sen, fabrika, bir de
kat kat
duman ve kurum
yağdırıyorsun üstümüze.
Boşuna! Sensin bize kavgayı öğreten
Ve biz indireceğiz
güneşi yanı başına.
Çalışmaktan yüzü kararmış
bunca insanı
ezinç içinde ezip geçen
fabrika
yorulmaz bir yürek var sende
binlerce yürekle birlikte çarpan.
Yeni Dünya Gençliği
Adana
Adana
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder