O gün ortaya konulan bu görüşler, bugün halen tazeliğini korumaya devam etmektedir.
YDG, 28 Ekim 2007
FRİEDRİCH ENGELSKomünist İman Yemini Taslağı 1
(HAZİRAN 1847)
Soru 1: Bir Komünist misiniz?[Yanıt:] Evet.
[Soru] 2: Komünistlerin amacı nedir?
[Yanıt:] Toplumu, her üyenin, bütün olanaklarını ve yeteneklerini tam özgürlük içinde, ama bu toplumun temel koşullarını bozmaksızın geliştirebileceği bir biçimde örgütlemek.
[Soru] 3: Bu amacı nasıl gerçekleştirmeyi düşünüyorsunuz?
[Yanıt:] Özel mülkiyeti kaldırarak ve onun yerine mülkiyet ortaklığını koyarak.
[Soru] 4: Mülkiyet ortaklığınızı neyin üzerine dayandırıyorsunuz?
[Yanıt:] Birincisi, sanayinin, tarımın, ticaretin ve sömürgeciliğin sonucu olan üretici güçler ve geçim araçları kitlesine, ve bunları makinelerle, kimyevi ve öteki kaynaklarla sınırsızca genişletme olanağına.
İkincisi, her bireyin bilincinde ya da duygusunda, tüm tarihsel gelişmenin sonucu oldukları için hiç bir kanıt gerektirmeyen, bazı yadsınamaz temel ilkelerin var olması olgusuna.
[Soru] 5: Bu ilkeler nelerdir?
[Yanıt:] Örneğin her birey mutlu olmaya çalışır. Bireyin mutluluğu, herkesin mutluluğundan ayrı düşünülemez, vb.
[Soru] 6: Mülkiyet ortaklığına giden yolu nasıl hazırlamayı düşünüyorsunuz?
[Yanıt:] Proletaryayı aydınlatarak ve birleştirerek.
[Soru] 7: Proletarya nedir?
[Yanıt:] Proletarya, toplumun, herhangi türden bir sermayeden gelen kar ile değil, tamamıyla kendi emeği ile yaşayan sınıfıdır; sevinci ve üzüntüsü, yaşaması ve ölmesi, bu yüzden, işlerin iyi gittiği dönemler ile kötü gittiği dönemlerin birbirlerinin yerini almasına, tek sözcükle, rekabetteki dalgalanmalara dayanan sınıftır.
[Soru] 8: Şu halde proleterler her zaman var olmamışlardır?
[Yanıt:] Hayır! Yoksul ve çalışan sınıflar her zaman olmuştur; ve bu çalışanlar hemen her zaman yoksul olanlardı. Ama proleterler, her zaman var olmamışlardır, nasıl ki rekabet her zaman serbest olmamışsa.
[Soru] 9: Proletarya nasıl doğdu?
[Yanıt:] Proletarya, geçen yüzyılın ortalarından beri icat edilmiş ve en önemlilerinin de buhar makinesi, dokuma makinesi ve buharlı tezgâh olduğu makinelerin uygulama alanına sokulmasıyla varoldu. Çok pahalı olan ve bu yüzden, ancak zengin kimseler tarafından satın alınabilen bu makineler, o zamanın işçilerini saf dışı bıraktı, çünkü makineler kullanılarak, metaları, işçilerin derme çatma çıkrıklarıyla ve el tezgâhlarıyla ürettiklerinden daha çabuk ve ucuz üretmek olanaklıydı. Makineler, böylece sanayi tümüyle büyük kapitalistlere teslim etti ve işçilerin, esas olarak, aletlerinden, el tezgâhlarından, vb. ibaret olan sayıca pek az mülklerini değersizleştirdi, öyle ki her şey kapitalistlere kaldı, işçilere ise hiç bir şey. Fabrika sisteminin getirilişi bu yolla oldu. Kapitalistler bunun kendileri için ne denli yararlı olduğunu bir kez görünce, bunu, gittikçe daha çok sayıda çalışma dalına yaygınlaştırmaya çalıştılar. İşi, işçiler arasında gittikçe daha çok böldüler, öyle ki, daha tüm bir nesneyi yapan işçi, artık onun yalnızca bir kısmını üretiyordu. Bu biçimde basitleştirilen emek, malları daha çabuk ve dolayısıyla daha ucuz üretiyordu ve makinelerin artık, her çalışma dalında da kullanılabileceği görülüyordu. Herhangi bir çalışma dalı fabrika üretimine geçer geçmez, tıpkı eğirme ve dokumada olduğu gibi, büyük kapitalistlerin ellerine geçti, ve işçiler bağımsızlıklarının son kalıntılarını yitirdiler.
Yavaş yavaş, hemen bütün çalışma dallarının fabrika esasına göre işletildiği duruma ulaştık. Bu, daha önce varolan orta sınıfın, özellikle küçük usta zanaatçıların, gittikçe daha çok yıkılmasını getirdi, işçilerin daha önceki konumlarını tamamıyla değiştirdi ve bütün öteki sınıfları yavaş yavaş yutan iki yeni sınıf çıktı ortaya:
I. Bütün ileri ülkelerde geçim araçlarının ve bu geçim araçlarını üreten araçların (makinelerin, fabrikaların, atölyelerin, vb.) hemen tek başlarına sahibi olan büyük kapitalistler sınıfı. Bu, burjuvalar sınıfı, ya da burjuvazidir.
II. Onlardan, karşılığında salt kendi geçim araçlarını almak için emeklerini birinci sınıfa, burjuvaziye, satmak zorunda kalan tamamıyla mülksüzler sınıfı. Bu emek alış-verişine taraf olanlar eşit olmayıp, üstünlük burjuvalarda bulunduğundan, mülksüzler, burjuvalar tarafından konan kötü koşullara boyun eğmek zorundadırlar. Burjuvalara bağımlı olan bu sınıfa, proleterler sınıfı, ya da proletarya denir.
[Soru] 10: Proleter, köleden hangi bakımdan farklıdır?
[Yanıt:] Köle ancak bir kez satılır, proleter ise kendisini gün be gün, saat be saat satmak zorundadır. Köle tek bir efendinin mülküdür ve işte bu nedenle, ne denli sefil olursa olsun, güvence altına alınmış bir geçime sahiptir. Proleter ise, tek bir efendinin değil, deyim yerindeyse, tüm burjuvalar sınıfının kölesidir ve dolayısıyla güvence altına alınmış bir geçime sahip değildir, çünkü eğer kimse gereksinme duymuyorsa onun emeğini satın almaz. Köle, uygar toplumun bir üyesi olarak değil, bir şey olarak hesap edilir. Proleter ise bir kişi olarak, uygar toplumun bir üyesi olarak kabul edilir. Köle, dolayısıyla, proleterden daha iyi bir geçime sahip olabilir, ama ikincisi gelişmenin daha yüksek bir aşamasında bulunmaktadır. Köle kendisini, mülkiyet ilişkilerinin tamamından yalnızca kölelik ilişkisini kaldırıp bir proleter haline gelerek özgür kılar. Proleter ise, kendisini, ancak genel olarak mülkiyeti kaldırmakla özgür kılabilir.
[Soru] 11: Proleter, serften hangi bakımdan farklıdır?
[Yanıt:] Serf, ürünün az ya da çok bir bölümünü teslim etme karşılığında bir toprak parçasının, yani bir üretim aletinin kullanımına sahiptir. Proleter ise, kendi emeği karşılığında ona ürünlerin rekabet tarafından belirlenen bir bölümünü teslim eden bir başka kimseye ait üretim aletleriyle çalışır. Serfin durumunda, emekçinin payı kendi emeği, yani kendisi tarafından belirlenir. Serfin güvence altına alınmış bir geçimi vardır, proleterin yoktur. Serf kendisini, mülk sahibi haline gelerek, böylece rekabetin içine girip o an için mülk sahibi sınıfa, ayrıcalıklı sınıfa katılarak özgür kılar. Proleter ise kendisini, mülkiyeti, rekabeti ve her türlü sınıf farklılıklarını kaldırarak özgür kılar.
[Soru] 12: Proleter, zanaatçıdan hangi bakımdan farklıdır?
[Yanıt:] Proleterin tersine, geçen yüzyılda hala hemen her yerde ve şurada burada bugün de varolan zanaatçı, olsa olsa geçici bir proleterdir. Amacı, bizzat sermaye edinmek ve böylece öteki işçileri sömürmektir. Zanaat loncalarının hala varolduğu yerlerde, ya da bir iş kurma özgürlüğünün, el işinin fabrika temeli üzerinde örgütlenmesine ve yoğun rekabete henüz....(okunmuyor). Ama fabrika sistemi, el işinin yerini alır almaz ve rekabet bütün gücüyle işlemeye başlar başlamaz, bu olasılık ortadan kalkar ve zanaatçı giderek daha çok bir proleter haline gelir. Demek ki, zanaatçı, kendisini, ya bir burjuva haline gelerek, ya da (şimdi birçok durumda olduğu gibi) rekabet sonucu bir proleter haline gelerek ve proletaryanın hareketine – yani azçok bilinçli komünist harekete – katılarak özgür kılar.
[Soru] 13: Şu halde mülkiyet ortaklığının her zaman olanaklı olduğuna inanmıyorsunuz?
[Yanıt:] Hayır. Komünizm, ancak, makinelerin ve öteki icatların toplumun bütün üyelerine çok yönlü bir gelişme, mutlu bir yaşantı vaadinde bulunma olanağını verdiğinden beri ortaya çıkmıştır. Komünizm, köleler, serfler, ya da zanaatçılar için olmayıp, yalnızca proleterler için olanaklı olan bir kurtuluşun teorisidir ve bu yüzden zorunlu olarak 19. yüzyıla ait olup, daha eski bir dönemde olanaklı değildi.
[Soru] 14: Altıncı soruya dönelim. Mülkiyet ortaklığına giden yolu proletaryayı aydınlatarak ve birleştirerek hazırlamayı düşündüğünüze göre, bu durumda devrimi reddediyorsunuz?
[Yanıt:] Her türlü komplonun yalnızca yararsız değil, hatta zararlı olduğundan eminiz. Devrimlerin kasten ve keyfi olarak yapılmadıklarının, bunların her yerde ve her zaman tek tek partilerin koskoca sınıfların irade ve önderliklerine hiç bir biçimde bağlı olmayan koşulların zorunlu sonuçları olduklarının da farkındayız. Ama proletaryanın gelişmesinin dünyanın hemen bütün ülkelerinde mülk sahibi sınıflar tarafından zorla baskı altına alındığını ve böylelikle bir devrimin komünizmin muhalifleri tarafından zorla hazırlanmakta olduğunu da görüyoruz. Eğer, sonunda, ezilen proletarya böylece bir devrime iteklenecek olursa, biz de, şimdi nasıl sözlerimizle yapıyorsak, o zaman da fiilen proletaryasının davasını savunacağız.
[Soru] 15: Mevcut toplumsal düzenin yerine mülkiyet ortaklığını bir çırpıda koymak niyetinde misiniz?
[Yanıt:] Böyle bir niyetimiz yok. Yığınların gelişmesi kararname buyruklarıyla olamaz. Bu, yığınların içinde yaşadıkları koşulların gelişimi ile belirlenir ve dolayısıyla yavaş yavaş ilerler.
[Soru] 16: Mevcut durumdan mülkiyet ortaklığına geçişin nasıl gerçekleşeceğini düşünüyorsunuz?
[Yanıt:] Mülkiyet ortaklığının getirilmesinin ilk, temel koşulu, proletaryanın demokratik bir yapı aracılığıyla siyasal olarak kurtulmasıdır.
[Soru] 17: Demokrasiyi bir kez kurunca alacağınız ilk önlem ne olacaktır?
[Yanıt:] Proletaryanın geçimini güvence altına almak.
[Soru] 18: Bunu nasıl yapacaksınız?
[Yanıt:] I. Özel mülkiyeti, toplumsal mülkiyete dönüşümünün yolunu yavaş yavaş hazırlayacak biçimde sınırlayarak, örneğin artan oranlı vergilendirme, miras hakkını devlet yararına sınırlama, vb. vb. ile.
II. İşçileri, ulusal atölyelerde ve fabrikalarda ve ulusal mülklerde istihdam ederek.
III. Bütün çocukları devlet hesabına eğiterek.
[Soru] 19: Geçiş dönemi sırasında bu tür eğitimi nasıl düzenleyeceksiniz?
[Yanıt:] Bütün çocuklar, ilk ana bakımına artık gereksinme duymadıkları andan itibaren, devlet kuruluşlarında eğitileceklerdir.
[Soru] 20: Mülkiyet ortaklığının getirilmesine, kadınların ortaklaştırılacağının ilan edilmesi eşlik etmeyecek midir?
[Yanıt:] Asla. Biz, erkek ile kadın arasındaki özel ilişkiye, ya da genel olarak aileye, ancak mevcut kurumun muhafazasının, yeni toplumsal düzeni aksatması ölçüsünde müdahale edeceğiz. Dahası, aile ilişkisinin, tarihin akışı içerisinde mülkiyet ilişkileri tarafında ve gelişme dönemleri tarafından değişikliğe uğratıldığının ve bunun sonucu olarak, özel mülkiyetin sona ermesinin de, bunun üzerinde çok önemli bir etkisi olacağının pekiyi farkındayız.
[Soru] 21: Milliyetler komünizm altında da var olmaya devam edecekler midir?
[Yanıt:] Ortaklaşalık ilkesi uyarınca birbirleriyle birleşen halkların milliyetleri, bu birlik ile bir o kadar kaynaşmak zorunda kalacaklar ve böylelikle, tabakalar ve sınıflar arasındaki çeşitli farklılıklar, temellerinin -özel mülkiyetin – terk edilmesiyle ortadan kalktıkça, bunlar da kendilerini terk edeceklerdir.
[Soru] 22: Komünistler mevcut dinleri reddederler mi?
[Yanıt:] Bugüne kadar varolan bütün dinler, tek tek halkların ya da halk gruplarının gelişmelerinin tarihsel aşamalarının ifadesiydiler. Ama komünizm, mevcut bütün dinleri gereksizleştiren ve onların yerini alan tarihsel gelişim aşamasındadır.
Londra, 9 Haziran 1847
Kongre adına ve yetkisiyle.
SEKRETER: HEİDE BAŞKAN: KARL SCHİLL
*) Heide, Wilhelm Wolff'un; Schill, Schapper'in takma adlarıydı.
............................
- Engels Komünist Birlik için, biri Haziran, ötekisi Ekim 1847'de olmak üzere, iki “İman Yemini” ya da amentü yazmıştır. Marx “Komünizmin İlkeleri” olarak bilinen ikincisinden, Komünist Manifesto'yu yazarken yararlanmıştır. Daha eski olanı, “Komünist İman Yemini Taslağı”, ancak 1968'de bulunmuştur. Ekim tarihli belge ise ilk kez 1914'te yayınlanmıştır.
Adalet Birliğinin, aynı zamanda Komünist Birliğin de kuruluş kongresi olan Haziran 1848 Kongresinde, tartışılması için Birliğin kesimlerine sunulmak üzere bir “iman yemini” taslağı çıkartılması kararlaştırılmıştı. Şimdi aydınlığa çıkmış olan belge, hemen hemen kesinlikle bu taslaktır. Wolff'un ve Schapper'in elyazısıyla “Kongre adına...” diye başlayan son satır dışında, taşbasması, Engels' in el yazısıyla yapılmıştır. Bunun Engels tarafından yazıldığı, metnin birçok yerlerinin “Komünizmin İlkeleri” ile aynı oluşundan da anlaşılmaktadır. Bu ikincisinde Engels, birkaç soruyu “kalacak” (bleibt) ibaresiyle yanıtsız bırakmıştır; Bununla, açıkça, daha önceki taslakta verilen yanıtlara atıfta bulunulmaktadır.
İki belgenin karşılaştırılması, Engels'in görüşlerindeki bir değişmeden çok, Birliğin birinci ve ikinci kongreleri arasında delegelerin görüşlerindeki değişikliği yansıtan bazı vurgulama farklılıkları göstermektedir. Her iki kongrede ve bu iki kongre arasındaki dönemde, komünizmin ilkeleri konusunda sert tartışmaların yer aldığını biliyoruz. Birinci taslakta yer yer görülen belirsizlik (örneğin “her birey mutlu olmaya çalışır”, soru 5), daha somut olan ikinci taslakta yoktur. Engels, burada, muhtemelen Birliğin toplantılarındaki sert itirazlara yanıt olarak, komünist toplum konusunda ütopyacılığa düşmeden söylenebileceğine inandığı şeylere oldukça derinliğine girmektedir.
“Komünist İman Yemini Taslağı”, Komünist Birliğin birinci kongresine ilişkin öteki dört belgeyle birlikte, Almanya'da, Hamburg’daki Stauts und Universitaetsbibliothek'in el yazması koleksiyonları içerisinden, Joachim Friedrich Martens'in kâğıtları arasında, 1968'de bulunmuştur. Bunlar, B. Andreas tarafından, Gründungdokumente des Bundes der Komünisten (Juni bis September 1847) başlığı altında yayınlanmıştır. (Hamburg 1969) – Ayrıca bkz. E. Bottigelli, “Aux origines de la ligue des communistes” Mouvement Social (Paris 1970), s. 139-142, “Komünist İman Yemini Taslağı'nın buradaki Türkçe metni, İngilizcesinden çevrilmiştir (Karl Marx, Frederick Engels, Collected Works, Progress Publishers, Moscow 1976, Vol.6, s.96-103).
Martens (1806-1877), zamanının tipik gezgin zanaatçılarından biriydi. Adalet Birliğine Paris'te katılmış ve daha sonra tekrar Hamburg'a dönmüş bir Hamburg'lu. Hamburg'daki yerel İşçi Eğitim Derneğinin kurucularından ve Adaletin yerel kesiminin üyesi Özel kâğıtları Staatsbibliothek'e 1912 yılında verilmiştir.
Burada yeralan Haziran tarihli “İman Yemini”nden önce, bir bölümü Kasım 1846'da, öteki bölümü de Şubat 1847'de olmak üzere, Adalet Birliğinin Merkez Komitesi tarafından bir başka taslak daha yayınlanmıştı. Bu taslak, Schapper ve arkadaşlarının, Marx ve Engels'e yakınlaşmakta oldukları sıra, kendi konumlarını nasıl açıklığa kavuşturmaya uğraştıklarını göstermektedir. Bu taslakta yedi soru ve yanıt yer almaktadır. Örneğin:...(okunmuyor) Komünizm nedir ve komünistler ne ister? Yanıt: Komünizmin, yeryüzünün insanın ortak mülkiyeti olmasını, herkesin kendi yeteneklerine göre çalışmasını ve herkesin kendi kapasitesine göre yararlanmasını, 'tüketmesini' gerektiren bir sistemdir. Komünistler, bu yüzden, tüm toplumsal düzeni kaldırma ve onun yerine tamamıyla bir yenisini koyma niyetindedirler.”
Soru 5, proletaryanın, “üst ve alt burjuvazi” karşısındaki; soru 6, dinsel partiler karşısındaki; soru 7, toplumsal ve komünist partiler karşısındaki konumunu ele almaktadır. Bu son soruya verilen yanıt şöyle son buluyor: “Ciddi, berrak bir tutum, zalimleri maskelerini çıkarmaya zorlar, ve işte o zaman ya zafer, ya ölümé” Bkz. C. Grünberg, Die Londoner kommunistische Zeitung und andere Urkunden aus den Jahre 1847, Archiv für die Geschichte des Sozialismus und der Arbeiter bewegung (Grünberg's Archiv) 9, (1920-21), s.330-33. - 189.
Yeni Dünya Gençliği
28.10.2007
28.10.2007
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder