Başbakan R.T.E yine Davos’taki çıkışına benzer “Vahşet ifadesini Türkiye’de zaten kullandım, onun da arkasındayım… Çünkü yüzlerce insanın öldürüldüğü ve 1000’i aşkın insanın yaralı olduğu bir olayı, adeta bir soykırım herhalde başka bir kelime ifade etmez” biçiminde keskin söylemlerde bulunmaktadır. Davos’taki çıkışının seçim sahtekârlığı olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Sanırız ki seçimlerde kaybettiği imajını yine benzer bir çıkışla yeniden tazeleme maksadı içerisindedir. Yanı başında yıllardır Kürtlere yapılan katliamları görmeyenler, şimdi dünyanın öteki ucundaki yaşanan gelişmelere böylesi sözde “duyarlı” olmamaları tamamıyla bir sahtekârlıktır. Nerede bir Türk ulusuna mensup veya Müslüman olanlara karşı yapılan bir haksızlık varsa hemen şahlanmayı iyi bilmektedirler. Fakat dünyanın herhangi bir yerindeki farklı ulusların yaşamış veya yaşamakta olduğu katliam ve haksızlıklara sessiz kalmaları da bir diğer noktadır. Yani kendinden veya kendisi gibi olanlara sahip çıkılmakta, kendinden olmayanı da umursamamaktadırlar. Bunu Erdoğan’ın şu cümlesinden çıkarmak oldukça basittir. Erdoğan’a sorulan “soykırım sözünün biraz sert olduğunu düşünüyor musunuz?” sorusu üzerine yanıtı şöyledir; “Kullandığım ifadeyi bilerek kullanıyorum, inanarak kullanıyorum. Şu anda Çin’deki bu olay, adeta bir soykırımdır. Bunu daha farklı bir şekilde yorumlamanın bir anlamı yok. Çin’in toprak bütünlüğünden yana olduğumuzu, hep söyledik. Ama oradaki soydaşlarımızın da hukukunun korunmasını her zaman bizler talep etmişizdir. Bu da en tabii, en doğal bir yaklaşımdır.” En tabii, en doğal yaklaşımdan kastettiği Kürt ulusu içinde geçerli değil midir? Özerkliği hiç ağzınıza almazken, kendi dilini özgürce kullanma ve kimliğini istemesi gibi “doğal” bir istemleri hep geri çevrilmedi mi? Bir de bu soruları yanıtlayın bakalım sayı R.T.E…
Çin’de yaşanan olaylarda 150’yi aşkın insanın polisin silahlı müdahalesi sonucu öldürülmesi ve 800’ü aşkın yaralının olması kabul edilebilir bir durum değildir. Dünyanın neresinde olursa olsun azınlıkların yaşamış olduğu baskı ve zorlamaların karşısında olmalıyız. Fakat yine de şunu gözden kaçırmamak gerekir. Her emperyalist, kapitalist ülke gibi Çin’de, kendi içerisinde gelişen ve kendince “tehlike” olarak görünen her olayı, bir şekilde durdurur ve bunu genellikle silah zoruyla, kanla bastırma biçiminde gösterir. Yani katliam ve zorbalığın yaşandığı bir ülkeyi eğer diğer kapitalist-emperyalist ülkeler kınıyorsa bu bir sahtekârlıktır. Faşizm kapitalizmin yol arkadaşıdır. Her kapitalist ülke faşizme gerek gördükçe başvurur. İster burjuva demokrasisi yerleşmiş olsun, ister olmasın… Birinde kanlı yüzüyle ortaya çıkarken, birinde değişik baskı ve sindirme politikasıyla ortaya çıkabilir. Ve bu yöntemlerin hepsini gerek görürse kullanır. Sözün kısası, şiddeti ve katliamları çok uzaklarda görenler, kınayanlar, timsah gözyaşları dökenler önce durup kendi ülkesine bakmalıdırlar. Ülkemizde yaşanan katliamların hesabı hala verilmemiştir. Sivas’ı, Maraş’ı, Çorum’u unutmadık! Katledilen faili meçhullerin hala üstü kapatılmaktadır! Coğrafyamızda yaşayan azınlıklara ve Kürt ulusuna karşı yapılan katliam, baskı ve asimilasyon politikaları hala devam etmektedir. Çin’in Uygur Türklerine karşı uyguladığı politika belki daha katmerli bir biçimde T.C devleti tarafından Kürt ulusuna uygulanmaktadır.
Hiç birinin bir birinden farkı yoktur. Al birini, vur ötekine!
YDG/İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder