Ayrıca gazetemizin 114. sayısında (Eylül/2007) sayfa 17’de yayımlanan “Anti-militarist olmak…” başlıklı bir yazıda da militarizmden ve anti-militarizmden bahsediliyordu.
Son olarak ta genç yoldaşlar ile yaptığımız bir tartışmada konu militarizme karşı mücadele etme bağlamında düğümlendi. Bir kısım yoldaş militarizme tamamen karşı olunması gerektiğini savunuyordu. Şimdi bu konu hakkında “KGE’nin Tarihi I-II” kitaplarının ışığında görüşlerimi aktarmak istiyorum.
Kitapta yer alan makalelerin, kararların, konferans belgelerinin 1900’lü yılların başı ile 1920’li yılları kapsadığını gözden kaçırmamak gereklidir. Bu “sosyal-demokrasi” kavramında olduğu gibi bazı kavramların içeriğinin zaman içerisinde değişebileceği açısından önemlidir. Kitaptaki konuların 1. Emperyalist Savaş ve buna karşı komünistlerin görevleri bağlamında ele alındığını unutmamak gerek.
Şimdi öncelikle militarist ve anti-militarist kavramların bugünkü anlamlarına bakalım:
Militarizm: “Ordu kavramının Fransızca karşılığı olan militaire (İngilizce, military) etimolojik olarak Latince ‘askerlik ve savaşa dair’ anlamına gelen militaris’e dayanmaktadır. Dolayısıyla, militarizm (Fr. militarisme, Ing. militarism) kavramını Türkçe’ye orduculuk veya askercilik olarak çevirmek mümkün.
Michael Mann’a göre militarizm “savaş ve savaş hazırlığını normal ve arzu edilir bir sosyal etkinlik olarak algılayan tüm yaklaşımlar ve kurumsal oluşumlardır.”
Alfred Vagts’ın deyimiyle, “militarizm savaş zamanından çok barış zamanında gelişir.” Başka militarizm tanımlarında, ordunun siyasal ve toplumsal hayatta etkin rol alması, sorunların çözümünde şiddet kullanımının meşru görülmesi, hiyerarşinin yüceltilmesi, erkekliğin şiddet kullanımı kadınlığın ise korunma ihtiyacı ile özdeşleştirilmesi gibi özellikler de vurgulanmaktadır.
Alfred Vagts, sivil militarizm ile askeri militarizmi birbirinden ayırarak, askeri militarizmi, ordunun askeri çıkarlar değil askerlerin çıkarları yönünde hareket etmesi olarak tanımlamıştır. Bu görüşe göre, ordu bağlamında militarizm ancak askeri çıkarlardan sapıldığı ölçüde geçerlidir. Ordunun sivil hayata etki etmesi, askerlerin ve askeri değerlerin siyasette ve toplumsal hayatta yüceltilmesi ise sivil militarizm başlığında incelenmektedir.” Ayşe Gül Altınay.
Anti-Militarizm: “Anti militarizm, şimdiki tanımıyla, son otuz yıla ait bir kavramdır. … Anti militarizm, aynı zamanda tutarlı bir savaş karşıtlığıdır. Savaş araçlarının üretim ve transferine, nükleer-kitle imha silahlarına, uzayın askerileştirilmesine, askeri organizasyon ve yapılanmalardaki stratejilerin, “terör” gerekçesiyle, “sivil” hayatı daha çok içeren ve tehlikeli hale getiren değişimine, askeri sanayinin “sivil”leşmesine ya da ekonomik yapının askerileştirilmesine dikkat çeker. Anti militarizm, belirli savaşların değil, savaşın karşıtlığıdır. Dolayısıyla ilkeleri vardır. Nedeni ya da gerekçesi ne olursa olsun, politikanın bir yöntemi olarak savaşı olumsuzlar. Savaşı, haklı-haksız diye kategorilere ayırmadan reddeder. Bu reddediş, sınıfsal, cinsel, kültürel çıkarlar nedeniyle değil, ahlaki ve politik nedenlerle alınan bir tavırdır. Dolayısıyla, anti militarist, politik tutum olarak savaşmadığı gibi, öldürmeyi öğrenmeyi, askere gitmeyi, orduya ve yan kuruluşlarına hizmet etmeyi de reddeder. Vicdani ret tavrı, savaşın bir unsuru olmanın reddedilmesi nedeniyle, savaş karşıtı çizginin bir gereği ve mesajıdır. Anti militarizm, askeri aygıtların, askeri uygulama ve politikaların yanında, militarizmin zihniyetine, yapısına, yöntemlerine, işleyişine, politikalarına ve toplumsal-siyasal dayanaklarına karşı çıkan politik bir duruştur.” Pınar Selek-Oğuz Sönmez.
Bu tanımlara da baktığımızda Militarizme “askerileşme, askerileştirme” diyebiliriz. Elbette kavramı “tüm sorunları askeri yöntemlerle çözme düşüncesi” olarak ta genişletebiliriz. Ancak bu durumda kavramın nerede ve nasıl kullanıldığı önem kazanır. Anti-militarizm kavramı ise vicdani retçiler, savaş karşıtları vb.leri bağlamında bugünkü yaygın kullanımında daha çok her türlü savaşa, şiddete karşı olmak anlamında kullanılmaktadır.
Ancak biliyoruz ki komünistler savaş, şiddet sorunlarında reformistlerden, küçük-burjuva devrimcilerinden temelden ayrılırlar. Komünistler tamamen her türlü savaşı, şiddeti reddetmezler. Komünistlerin reddettiği şey gerici, emperyalist, karşı-devrimci savaşlardır. Emperyalizme karşı yürütülen devrimci savaşları desteklerler. Şiddet sorunu da öyledir. Komünistler burjuvaziye karşı şiddeti de içeren her türlü yöntemle mücadele ederler. Ve devrimin zorunlu olarak şiddete dayanacağını açıklarlar.
Aynı şey askerileşme, askerileştirme anlamında kullandığımızda militarizm içinde öyledir. Eğer militarizm toplumun, halkın, işçi sınıfının askerileştirilmesi, askeri örgütlenmesi ise komünistler buna tamamen karşı olamazlar. Bu konu kitapta “’Silahsızlama’ şiarı üzerine Lenin” başlığı altında geçmektedir. Alıntılar KGE’nin Tarihi Cilt: I, Syf. 135-142 arasından. Bazı alıntıların altını ben çizdim ve dikkat edilmesi için bazılarını koyu olarak gösterdim.
“Temel gerekçe, silahsızlanma talebinin her türlü militarizme ve her türlü savaşa karşı mücadelenin en berrak, en kararlı, en tutarlı ifadesi olduğudur. Silahsızlanma yandaşlarının temel yanılgısı işte bu temel gerekçede yatmaktadır. Sosyalistler, sosyalist olmaktan çıkmadan, her türlü savaşa karşı olamazlar.” (S.134)
“Biz şunu söylüyoruz: burjuvaziyi yenmek, mülksüzleştirmek ve silahsızlandırmak amacıyla proletaryayı silahlandırmak – kapitalist militarizmin tüm nesnel gelişmesinin hazırladığı, temellendirdiği ve öğrettiği biricik olası taktik budur.” (S.138)
“Buna uygun olarak Lenin, halkın militarizasyonuna da tavır takınır. Genel soyut bir şekilde militarizasyonu reddetmenin imkansız olduğuna dikkat çeker. Bilakis bu militarizasyonun sınıf içeriği incelenmelidir. Halkın kapitalist militarizasyonuyla kapitalist militarizasyon olarak elbette mücadele edilmelidir; fakat bu militarizasyonun devrimci tarzda yıkılmasına, proletaryanın silahlanmasına ve devrime götürecek bir tarzda. Ve Lenin yoldaş, kapitalistlerin elindeki militarizasyona karşı mücadelemizi tröstlere karşı mücadelemizle karşılaştırır.
“ (…) Aynı şey, mutatis mutandis [gerekli değişikliklerle – ÇN], halkın bugünkü militarizasyonu için de geçerlidir. Bugün emperyalist – ve diğer – burjuvazi sadece tüm halkı değil, aynı zamanda gençliği de militarize ediyor. Yarın da örneğin kadınları militarize edecek. Buna cevabımız şudur: Daha iyi ya!
Aman daha çabuk ilerleyin – ne kadar çabuk olursa, kapitalizme karşı silahlı ayaklanma o kadar yakınlaşır.”” (S.139-140)
Lenin her şeyin militarize edildiğini söyledikten sonra “Buna karşı proleter kadınlar ne yapmalıdır? Diye soruyor ve cevaplıyor. “Sadece, her savaşa ve askeri olan her şeye lanet okumak, sadece silahlanma talep etmek mi? Devrimci bir ezilen sınıfın kadınları asla böyle rezil bir rolle yetinmeyeceklerdir. Bilakis oğullarına şunu söyleyeceklerdir: ‘Yakında büyüyeceksin, sana tüfek verecekler. Onu al ve öğren, askeri her şeyi öğren – bu proletarya için gereklidir, (…)” (S.140)
Lenin milisler konusunda ise şunları söylemektedir: “Biz burjuva değil, aksine sadece proleter milisten yanayız. (…) Şunları talep edebiliriz: subayların birlikler tarafından seçilmesi, her türlü askeri adaletin kaldırılması, (…), diyelim ki devletin her yüz vatandaşına, eğitmenlerini özgürce seçme, bunların giderlerinin devlet tarafından karşılanması vs. dahil, savaş bilimini incelemek için özgür dernekler kurma hakkı. Proletarya askeri her şeyi, kendisinin kölecibaşı için değil gerçekten kendisi için, ancak böyle öğrenebilir, bu kesinlikle onun çıkarınadır.” (S.141-142)
Yukarıdaki bölümlerde birkaç önemli nokta vardır. Bunları aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz.
Birincisi; Lenin “her türlü militarizm, kapitalist militarizm, kapitalistlerin elindeki militarizasyon” derken, militarizmi sınıf içeriğine göre ayırıyor.
İkincisi; burjuvaziyi yenmek, mülksüzleştirmek ve silahsızlandırmak için proletaryanın silahlandırılması, yani askerileştirilmesi gerektiği,
Üçüncüsü; genel soyut bir şekilde yani somutlanmadan militarizasyonu reddetmenin imkansız olduğu,
Dördüncüsü; militarizasyonun sınıf içeriğinin incelenmesi gerektiği,
Beşincisi; burjuvazinin tüm halkı, kadınları, gençliği militarize etmesinin kapitalizme karşı silahlı ayaklanmayı yakınlaştıracağı,
Altıncısı; tröstler örneğinde olduğu gibi kapitalizmin/emperyalizmin ürünü olan bazı şeylerin sosyalizme ilerleme açısından yararlı olduğu, militarizme de bu açıdan yaklaşılmasını gerektiği,
Yedincisi; gençlerin, kadınların, proletaryanın askeri olan her şeyi öğrenmesi gerektiği, milis konusunda proletaryanın, savaş bilimini incelemek için özgür dernekler açma, buralarda eğitim görme, eğitmenlerini seçme hakkı talep etmesi gerektiği,
Bu örneklerde gördüğümüz gibi Lenin militarizm kavramını kullandığı yerlerde “kapitalist militarizm” demektedir. Aynı ayrım “Komünist Gençlik Örgütlerinin Anti-Militarist taktiği için yönergeler”de de bulunmaktadır. Burada da şunlar sayılmaktadır: (KGE’nin Tarihi Cilt:II Syf. 220)
“1) Militarizm, egemen sınıfın çıkarları doğrultusunda, her sınıflı devletin örgütlü askeri sistemi ve ona hizmet eden ideolojik güçleridir. Burjuva militarizmi özü ve ikili görevi, ezilen sınıfa karşı mülkiyetin savunulması ve dışarıda güç alanlarının genişletilmesi idi ve öyledir. (S.220)”
“5) … Bu nedenle eskiden olduğu gibi bugün de devrimci proleter gençlik örgütlerinin birinci ve en asli görevi, işçi gençlik içinde şovenist kışkırtmaya ve Beyaz Muhafızlar için propagandaya bütün araçlarla karşı çıkmak ve burjuva militarizmine karşı en enerjik propagandayı yürütmektir. (S.222)”
Bu örnekler açıktır ki KGE’nin karşı çıktığı militarizm burjuva, kapitalist militarizmdir. KGE’nin yönergelerinde ve Lenin’den yaptığım alıntılarda burjuva militarizmine vurgu yapılmaktadır. Çünkü militarizm derken kastedilen şey halkın askerileştirilmesi ise komünistler buna karşı çıkmaz, çıkmamalıdır. Karşı çıkılan militarizm işçi sınıfının ve gençliğin emperyalist dalaşta bir araç olarak kullanılması, burjuvazinin iktidarını korumak için muhalefeti, sınıfın mücadelesini ezmek için gençliği kullanmasıdır. Tam tersine devrim için işçi sınıfının silahlandırılması, sosyalist bir toplumda devrilen burjuvaziye karşı şiddete de dayanan tüm biçimlerde proletarya diktatörlüğünün uygulanması, sosyalist devletin tüm yurttaşlarının saldırı durumunda olan emperyalizme karşı silahlandırılması ve uyanık tutulması komünistlerin talebi ve isteğidir. Şimdi aşağıdaki alıntılara bir bakalım:
“8) … KGE, proleter gençliği siyasi iktidarın proletarya tarafından askeri olarak ele geçirilmesine ve proletarya diktatörlüğünü savunmaya hazırlama ve eğitmenin komünist gençlik örgütlerinin en acil görevlerinden biri olduğunu açıklar. (S.224)”
“İktidarın Ele Geçirilmesinden Sonra Gençlik Örgütlerinin Görevleri” başlıklı bölümde ise şu görev sayılmaktadır; (Syf.277-278)
“2) Fakat eskiden bütün güçler burjuva devleti devirmeye yönelirken; proletarya diktatörlüğü altında gençlik örgütü, proleter devleti ve yeni komünist toplumun inşasını savunur. Burjuva militarizmine karşı mücadelenin yerine, Kızıl Ordu’ya aktif omuz vermek; gençleri eski toplumu yok etmeye yetenekli kılan eğitimin yerine, faaliyetinin bütün alanlarında Sovyet iktidarının mevzilerinde aktif çalışma için pratik eğitim geçer.”
Söylenenler gayet açıktır. KGE’nin görevi burjuva militarizmini tarihin çöplüğüne yollamak, onun iktidarına son vermek için proleter gençliği devrime hazırlamak, devrimden sonra ise tüm gücüyle Kızıl Ordu’yu desteklemektir.
* * *
Sonuç olarak yukarıda ki açıklamalarım doğrultusunda anti-militarizm kavramı çok dikkatli bir şekilde kullanılmalı veya daha çok “kapitalist militarizme karşı” şeklinde kullanılmalıdır.Komünistler elbette “militarizme”, “savaşa”, “şiddete” karşıdırlar. Ancak kapitalist/emperyalist sistem var olduğu sürece ve komünistlerin önünde bu barbarlık düzenine karşı mücadele görevi durduğu müddetçe bu yöntemleri de kullanmak zorunludur.
Umarım bu konu hakkında tartışmalar devam eder, konu açıklığa kavuşmuş olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder