DÖVÜŞENLER ÖLENLERİN TUTMAZ YASINI


Hrant Dink’in katledilişinin ardından bir yıl geçti. Devrim ve demokrasi mücadelesi yürütenler Hrant Dink’i öldürülmesinden bugüne kadar bir gün dahi unutmadılar. Ve bir yıl sonra yine on binler sokaklara döküldü ve yine hepimiz Ermeni’yiz hepimiz Hrant’ız sloganlarıyla bu barış güvercinini andılar.
İnsana olan sevgisi kadar haksızlıklara baş kaldırmak Hrant için söylenecek birkaç sözden biridir belki de, o verdiği mücadelede din, dil, ırk ayrımı yapmadan bu ülkede ermeni sorunu, demokrasi ve insan hakları ihlali vardır dedi ve doğal olarak ilerici bir aydının yapacağı gibi bu sorunları toplumun gündemine taşıdı.
Milliyetçiliğin ve şovenizmin sürekli kışkırtıldığı ülkede bir Ermeni’nin tarihi sorgulamasını tehlike olarak görenler ve bu tehlikeli kişinin üstüne üstlük bir de adalet ve özgürlük demesi karşısında paçaları tutuşanlar son çare olarak 301’le yapamadıklarını rezil bir cinayetle sonlandırdılar. Hrant Dink’i 301 ile susturamayıp ölümle susturmaya çalışan faşist güçlerin ne kadar aciz olduğu da bu cinayetle bir kez daha kendini göstermiştir. Uluslararası gündeme de taşınan bu cinayet çeşitli platformlarda da tartışılır olmuş ve bununla birlikte halkların tepkisiyle karşılaşılmıştır. Peki bunun için aydınların, devrimcilerin öldürülmesi, tutsak düşürülmesi mi gerekliydi?
Değil tabi ki!
Hrant Dink cinayetinin ardından yıllardır susanların şimdi meydanlarda haykırmaları ve bunun karşısında derin hüzün duymalarının nedeni evet yüz yıllardır Ermenilere yapılanların utancından kaynaklanan bastırılmış tepkilerinin refleks halini almasıdır. Nasıl ki Kürtlere karşı yürütülen yok etme planlarına karşı verilen mücadeleler sonucunda Kürt sorununun varlığını gören geniş bir kamuoyu varsa ve kimi burjuva medya ve diğer siyasi çevrelerde de tartışılır bir sorun olmuşsa şimdi Ermeni sorununda da geçmişi sorgulayan azımsanmayacak bir kamuoyu oluşmuş durumdadır. Burada önemli olan bu kesimin ulusal ve azınlıklar sorununun çözümünde doğru rotayı çizmeleri ve bunun için büyük bir adım atmalarıdır. Ezilen halk ve azınlıklara tanınacak eşitlik ilkesinin yalnızca gerçek halk demokrasisi içerisinde, sosyalist toplumda gerçekleşebileceğini bütün ezilen kesimler görmek zorundadır. Sorunun çözümünü kapitalizmde arayanlar bilmelidirler ki bu sorunu yaratanlar kapitalist devletin ve onun sermayedarlarının kendisidir.
Hrant Dink’i anmak için toplananlar arasında öne çıkan diğer önemli bir konu ise cinayet gününün yas ilan edilmeye çalışılmasıdır. Bunun yanlış bir yaklaşım olduğu üzerinde de durmak gerekir. Hrant Dink öne çıkan yaşamı boyunca mücadele içinde bulunmuş ve onun için en büyük üzüntünün halkına karşı girişilmiş tarihi haksızlıkların olması ve bu üzüntünün bütün halklar tarafından paylaşılması isteği olmuştur ve bunun için attığı her adımda cesaretini ve kararlılığını hep korumuştur. Bugün hala bu sorunlar güncelliğini korurken; aydınlar, devrimciler, ezilen halklar ve azınlıklar üzerinde kor bir alev gibi yanarken ölenleri yaşatmanın tek yolu arkalarından yas ilan etmek değil sonuna kadar mücadele etmekle mümkün olabileceğini görmek gerekir. Bunun içindir ki bizler Yeni Dünya Gençliği olarak Hrant Dink’i anma eyleminde onu mücadelemizde yaşatacağımızı duyurmaya çalıştık ve büyük usta Nazım Hikmet’in on beşler anısına yazdığı şiirden de öğrendiğimiz gibi “dövüşenler ölenlerin tutmaz yasını” dedik. Biliyoruz ki önümüzde daha alınacak çok yol ve bu yolda ödenecek çok bedeller var, Hrant Dink gibi, Mustafa Suphi’ler gibi ve devrim mücadelesinde cesaretini elden bırakmamış genç yoldaşlarımız gibi bu bedelleri ödemeye her zaman hazır olmalı ve düşmana karşı kararlılığımızı yitirmemeliyiz. Unutmayalım ki güzel günler elbet yaşanacak ve düşman elbet bertaraf edilecektir, ama bizle, ama bizsiz!
Devrim ve demokrasi mücadelesinde yitirdiklerimiz mücadelemizde yaşayacak!
Yaşasın yeni dünya için susmayanlar!
YENİ DÜNYA GENÇLİĞİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder