Günün birinde evinden, okulundan, iş yerinden çıkışında kar maskeli ve silahlı kişilerce zorla arabaya bindirilip kaçırılan kişiler! Evet, faili belli olan “faili meçhuller”… Yani yurtsever, demokrat, devrimci kişiler bu ülkede uzun yıllardır her türlü tehdit, baskı ve zorlamalarla karşı karşıyalar. Özellikle mücadele içerisinde öne çıkmış veya değişik yerlerde yazı ve konuşmalarıyla sivrilmiş kişiler günün birinde kaçırılabiliyorlar. Kaçırılmasının ardından kaba dayak, psikolojik işkence, tehditler vb. vb. Sonrasında tenha bir yere atılıp oradan uzaklaşıyorlar. Tabi her zaman bunu yapmıyorlar. Kaçırdıkları kişileri ya işkenceyle katlediliyor, ya da kafasına bir kurşun sıkarak değişik kuyulara veya çukurlara atılıyorlar. Peki, niye ve ne için bunu yapıyorlar? Cevabı basit… Seslerini kesmeleri, düzen karşıtlığından veya muhalifliğinden vazgeçmeleri için!
Geçtiğimiz günlerde Diyarbakır’da faili meçhul cinayetlerin adresi olarak ün salmış eski JİTEM binasına yaklaşık 3 bin kişi yürüyüş düzenlendi. Yürüyüşte, kaçırılan kişilerin aileleri, DTP ve İHD temsilcileri çeşitli açıklamalarda bulundu. Yürüyüşte esas vurgu JİTEM komutanlarının yargılanması ve “Hakikatleri Araştırma Komisyonu”nun kurulması yönünde oldu. Yürüyüşte anne ve babası kaçırılarak kaybedilen 15 yaşındaki bir kızın yaptığı konuşma
(“Ne annemi ne de babamı görebildim. Kaçırdılar katlettiler, bizi öksüz bıraktılar”) yaşadığı acıların ne denli üzücü olduğunu anlatmaktadır.

Akşam haberlerinde Diyarbakır’daki eski JİTEM binasının görüntülerini izlerken dehşete kapıldım. İşkence de kullandıkları askı malzemeleri hala duvarlarda asılı idi. Kim bilir binlerce kişiyi o işkence tezgâhlarından geçirmişlerdir. Eski JİTEM üyesi Abdulkadir Aygan bu bina ile ilgili ve aslında gerçeği ispatlayıcı açıklamalarda bulundu. Aygan açıklamasında şunları söyledi;
“JİTEM’e giren canlı çıkmazdı. Kuşkulandıklarımızı, suçlu olsun olmasın JİTEM’e çeker, sorgular, infaz ederdik. Sonra da yola atardık. Binbaşı Abdülkerim Kırca’nın döneminde sadece biz 30 kişi öldürdük. İhsan Haran diye bir genç vardı. Kırca’nın emriyle kafasına sıkıldı. Ama ölmeyip hastaneye gitmiş. Hastane basıldı, yeniden infaz edildi. PKK’lı olduğu sanılan bir genci ve alakasız amcasını JİTEM’e çektik. Sorgulayıp Kırca’nın emriyle telle boğduk, ölüleri Silvan yoluna attık. PKK’lı olmadığını ağlaya ağlaya söyleyen bir gençle sevgilisini aldık. Genç kıza bizzat Kırca işkence yaptı. Cesetleri Sivas yönünde attık...” Bu açıklamalar sanırız özetleyici olmuştur.
Şimdi, suçluların bulunmasını, işkencecilerin yargılanmasını istiyor(uz)lar. Peki, kimi kime şikâyet edeceğiz! Burada bir sorunumuz var! Ergenekon davası sürecinde tutuklanan veya gözaltına alınan kişiler Veli Küçük, Hurşit Tolon, Şener Eruygur, Levent Ersöz vb. (dava sürecinde değişik suçlamalarla birlikte faili meçhullerin sorumluları olarakta görünmektedirler) kişiler devletin en yüksek kademesindeki kişiler değiller midir? Peki, o halde yıllardır derin devlet diye bizlere yutturulmaya çalışılan devletin derin kişileri kimlerdir? Ortada bir kördüğüm var! Bir yüzde devletin yüksek kademesindeki kişilerin yapmış olduğu çeşitli (suikastlar, bombalama, darbe hazırlıkları vb.) faaliyetler ve öteki yüzde devletin derin ve karanlık bir takım yerlerindeki kişilerin yapmış oldukları terör olayları. İlginç olan şey şudur ki; bizler devletin hangi bölümüne/kademesine/organına güven duymalıyız? Şikâyetimiz kime ve adalet beklediğimiz yer neresidir! Şimdi size sormak istiyorum; Sizce faili meçhullerin sorumluları kimlerdir?
Yeni Dünya Gençliği/İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder