İnsanlık, tarihindeki kara sayfalardan birine daha tanık oldu geçtiğimiz günlerde. İsrail bütün gücüyle Filistin’e saldırdı. Çocuk, kadın daha doğrusu asker sivil ayrımı yapmadan bombalar aralıksız yağdırıldı ve binlerce insan katledildi. Dünya emperyalistleri batan bankalarını kurtarma çabalarının yüzde birini Filistin halkını kurtarmak için kullanmadı. Başta Amerika olmak üzere bazı ülkeler ilk etapta bu saldırıyı meşru olarak gördüğünü açıkladı. Herkesin değişim dediği Obama ise suskun!

Bazı ülkeler ve Birleşmiş Milletler ilk etapta sessiz kalmayı yeğledi fakat daha sonraki süreçte AB ateşkes çağrısında bulundu. Fransa İsrail’i kınadığını açıkladı. Ancak hiçbir Avrupa ülkesi elle tutulur bir tepki vermedi. Bütün kapitalist ülkeler sessizlik içindeydi. “En büyük tepki”yi Venezüella gösterdi. Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez İsrailli görevlileri sınır dışı etti. Chavez daha önce yaptığı açıklamada İsrail'i kınamış ve Venezüella'daki Musevi cemaatini, İsrail Hükümetine karşı tavır almaya çağırmıştı. Chavez, İsrail'in Gazze saldırısını kastederek, gerçekler için dünyaya bir çağrıda bulunarak, uluslararası hukuka ve yasalara saygı duyulmasını istedi. Emperyalizmin yol açtığı savaşlar hiçbir dönem, ne uluslararası hukuk nede yasa tanımıştır. Irak örneğinde de bu görülmüştür. Chavez sanırım uluslararası hukuk ve yasaların işlevsizliğinden bihaber!
Savaşı, terörizme karşı başlattıklarını açıklayan İsrail ise (bu savunma biçimini ABD’den öğrenmiş olsa gerek) kendini haklı çıkarmak için çeşitli açıklamalarda bulundu. Örnek olarak yaralıların taşındığı ve olduğu hastaneyi vurmalarını İsrail ordusu şu şekilde açıkladı; Gazze’nin merkezindeki Şifa Hastanesi’nin Hamas’ın operasyon merkezi haline getirildiği, Hamas’ın üst düzey liderlerinin doktor ve hastabakıcı kılığında hastanede saklanarak direnişi buradan yönettiğini ileri sürdü. Ambulansların hedef alınması ise Hamaslı militanların bu araçları kullanarak bir yerden bir yere gittiği iddiasıyla meşrulaştırıldı. “Demokratik seçimlerle” başa gelen Hamas örgütünün silahlı kanadı İzzeddin El Kassam Tugayları ise savaş sürecinde; “
binlerce militanın Gazze sokaklarında İsrail’le savaşmaya hazır olduğunu, zaferinde “Allahın” izni ile kendilerinin olacağını” duyurmuştu.

Medya, haber bültenlerinin nerdeyse tamamını bu savaşa ayırdı. Bütün ülke adeta Filistin’le yatıp Filistin’le kalktı. Cuma namazından önce, merkezî sistemden Ankara’daki bütün camilere hitap eden vaiz, Gazze’deki insanlık dramını anlattıktan sonra, Diyanet İşleri’nin başlattığı yardım kampanyasından bahsederek cemaate şunları söyledi; “Size, gönlünüzden ne koparsa verin demiyorum, cebinizde ne varsa tamamını veriniz”… Cebimizde ne varsa alınmaya alışık olduğumuz için devletin bir kurumunun böyle söylemlerle bize gelmesi çokta şaşırtıcı değil!
Üç hafta süren (ateşkese rağmen hala yer yer sıcak çatışmalar yaşanmakta) savaşın sonucu yine aynı oldu. 1200’ün üzerinde ölü, 5000’in üzerinde yaralı… Yok olan aileler, yıkılan evler, harabeye dönmüş bir şehir. Kim kazandı bu korkunç savaşı!
“Hamas ağır kayıplar verdi ve amacımıza ulaştık” diyen İsrail ordusu mu? Yoksa “
direnişimiz Allah’ın izniyle başarıya ulaştı” diyen Hamas mı? Kazananın kim olduğunu sorgulamaktan çok önemli olan kaybedenin yine yoksul emekçi insanlar olduğu gerçekliğidir.
Savaş; açlık, ölüm ve gözyaşı demektir. Haksız savaşlar işçi ve emekçileri vurmaktadır. Namluların hedefi hep biz olacağız eğer biz karşı çıkmazsak. Eğer biz karşı çıkmazsak emperyalizm, halkları birbirine düşman edecek ve kan gölüne çevirecek bu dünyayı. Tüm dünya halkları birleşmeli ve kapitalizmin korkunç yüzü olan bu haksız savaşları devrimle durdurmalıdır!
Gerçek barış, ancak devrimle gelir!
Yeni Dünya Gençliği/İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder