Ben 27 yaşında bir tekstil işçisiyim. Size kendi çalıştığım işyerinden, krizin bendeki, daha doğrusu çalıştığım iş yerindeki yansımalarından bahsetmek istiyorum. Çalıştığım firma 14 yıllık bir kuruluş, soliver, comma, esprit, reebok gibi tanınmış markalara üretim yapan bir ihracat firması. Yaklaşık olarak 3000'e yakın çalışanı ile Türkiye'nin en büyük tekstil firmalarından biri. Tekstil harici inşaat, otelcilik, bilgisayar, turizm vb. sektörlerde de faaliyet gösteren dev bir kuruluş. Bende 4 yıldır bu firmada çalışıyorum. Bugüne kadar gerek ücretler konusunda gerekte başka konularda çalıştığım firmayla her hangi bir sorun yaşamadım. Ancak son zamanlarda kriz bahane edilerek kısıtlamalara gidildi ve krizden yararlanılmaya başlandı. Kuşkusuz kriz tekstil sektörünü de etkiledi ve çalıştığım iş yerinde de belli yansımaları olmuştur. Ancak anlayamadığımız olaylar dizisi de beraberinde başladı. Daha doğrusu anlayıp ta hiçbir şey yapmadığımız olaylar başladı.
Patronumuz krizden çok güzel bir şekilde yararlanmaya başladı. Birçok işçi işten çıkarıldı. Örneğin; çalıştığım bölüm 53 kişilikti ve 32 kişiye düşürüldü. Birçok servis iptal edildi. Bu servisleri kullanan işçilere “ister kendi imkânlarınızla gelirsiniz”, “isterseniz çıkarsınız” dayatıldı. Firmada çalışan eski elamanların maaşları 700 ila 1000 YTL arası değişiyor. İşveren eski işçileri işten çıkartıp, yerine 503 YTL'ye yeni işçiler alıyor ya da birçok kişinin maaşlarını düşürüyor. Az adamla çok iş yaptırma politikaları izleniyor ve işçilere yoğun mesailer yaptırılıyor. İşlerin acil olduğu söylenerek firmada sabahlatılıyor. Örneğin; kasım ayında 100 saati aşkın mesai yaptırıldı ve kriz olduğu söylenerek mesai ücretleri ödenmedi. Buda yetmezmiş gibi maaşlar geciktirilmeye ya da parça parça verilmeye başlandı. Avans uygulaması kaldırıldı ve kayıt dışı işçi çalıştırılmaya başlandı. Bunun dışında patronumuz birçok gazetede ve TGRT televizyonuna çıkıp kriz bizi etkilemedi, 2009'daki amacımız bir milyar dolar diyor pişkince. Evet belki kriz çalıştığım firmayı etkilemedi ama bu firmada çalışan bütün işçileri etkiledi. Buda “sevgili patronumun” krizden nasıl faydalandığını bize açıkça gösteriyor. Zaten gece gündüz bizleri çalıştırmasından, hafta sonları çalışmamızdan ayda 100 saat fazla mesai yaptırmalarından, buna rağmen işlerin yetiştirilmesinde zorluk çekilmesi, “işlerin kötü olduğunu” (patronun yalanı!) bize kanıtlıyor.
Kuşkusuz kriz var ancak patronlar bu krizi en iyi şekilde değerlendiriyor ve sömürünün dozunu bu dönemlerde arttırıyorlar. Özellikle işçilerin örgütsüz oluşu sömürünün yolunu tamamen açıyor. İşsizlik korkusu bütün işçilerde psikolojik bir baskı yaratmış durumda. İşçiler her an işlerini kaybetme korkusu yaşıyorlar ve bu durum işçi ve emekçilerde bunalıma sebep olmaktadır. Tabii zincirlerine de sıkı sıkı bağlanmalarını sağlamaktadır! Çünkü çevremizde fabrikalar kapılarına kilit vuruyor yada işçi sayısında azalmaya gidiyor. Krizi bizler, işçiler-emekçiler yaratmadık ancak faturası her zaman bizlere çıkıyor. Kriz döneminde birde elektriğe ve doğalgaza yapılan zamlarla faturalar katlanarak, bizlere dönüyor. Biz işçi ve emekçiler şunu çok iyi bilmeliyiz ki örgütlenmediğimiz sürece, örgütlü bir şekilde hareket etmediğimiz sürece, kapitalizmin çarkı içinde ezilip yok olacağız. Açlıkla karşı karşıya kalacağız. Ne kadar çalışırsak çalışalım, sadece karnımızı doyurabileceğiz. Bu sistemde insan onuruna yakışır bir şekilde yaşayabilmemiz mümkün değildir.
Biz başka bir dünya istiyoruz...
Çünkü bizleri mahkûm etmeye çalıştıkları bu dünya tüm güzellikleriyle onlara yani burjuvaziye ait.
Biz başka bir dünya istiyoruz...
Çünkü bu dünya, günde 14 saat çalıştırılan işçilerin, bedeni ve yaşamı ellerinden alınmış kadınların, sömürülen alın terlerinin üzerine kurulmuştur.
Bizim istediğimiz dünya komünizmin var olduğu dünyadır...
Haydi, komünizme giden yolda sosyalizmi kurmak için birlikte mücadele edelim...
Yeni Dünya Gençliği Okuru / İstanbul
18-12-2008
18-12-2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder