Yeni Dünya Gençliği Mart Sayısı


Merhaba sevgili genç arkadaşlar,
Mart ayıyla birlikte işçi sınıfının en bü-yük mücadele günlerine adım adım yaklaşı-yoruz. İlk olarak dünya emekçi kadınlarının günü yani 8 Mart’ı karşılayacağız.
New York’lu dokuma işçisi kadınların hakları için mücadele ettikleri için diri diri yakılmalarının ardından 8 Mart tüm dünya-da , komünist hareketin, komünist kadın hareketinin ünlü teorisyenlerinden Clara Zetkin’in önerisiyle emekçi kadınların hak taleplerini, mücadelelerini yükselttikleri gü-nün adı olmuştur. Bültenimizde orta sayfala-rı 8 Mart’a ayırdık.
Gündem o kadar hızlı değişiyor ki neyi ele alıp, hangi konuya ağırlık vereceğimiz konusunda kararsız kalıyoruz. KCK tutukla-maları, MİT yasası, başbakanın dindar genç-lik yetiştirme yönündeki açıklamaları, 28 Şubat restleşmeleri vs. vs. Bütün bunlar için-den biz gençleri dolaysız olarak ilgilendiren bir konu olan başbakanın dindar bir gençlik yetiştireceğiz açıklamasıydı. Bültenimizin baş yazısını bu konuya ayırdık.
Bir başka önemli konu da eğitim siste-minde getirilmek istenen 4+4+4 sistemi… Son günlerde üzerinde en çok durulan, en çok tartışılan konulardan birisi bu. Bülteni-mizin hazırlık aşamasını tamamladığımız için maalesef bu sayıda bu konuya değinemedik. Bu nedenle, bu bölümde kısaca da olsa de-ğinmekte fayda görüyoruz.
4+4+4 sistemi, başta zorunlu eğitim 12 yıla çıkıyor denilerek, sanki andaki sistem-den daha ileri bir sistemmiş gibi servis edildi medyada. Sonrasında çeşitli makamlardan açıklamalar, yorumlar gelemeye başladıkça bunun bir kandırmacadan ibaret olduğu anlaşıldı. Bu uygulamayla zorunlu eğitim 8 yıllık eğitim öncesinde uygulanan 5 yıllık zorunlu eğitimin bile gerisine düşmektedir. Öğrenciler bu kademeli sistemde 4 yıl oku-duktan sonra, ikinci dört yılı açık öğretimden okuyabilecekler.
Bunun anlamı ilk dört yıllık zorunlu eğitimden sonra, erkek çocuklarının çırak olarak atölyelere gönderilmesi, kız çocukla-rının ise evlerine gönderilmeleridir. Kuşku-suz bu uygulama hayata geçer ise en çok emekçi çocukları ve özellikle de kız çocukları mağdur olacaklardır.
Andaki eğitim sistemi günün gerekleri-ni yerine getirmekten uzak, çağın gerisinde kalan bir sistemdir. Fakat buna karşılık öneri-len yeni kademeli sistem andaki uygulama-dan daha ileri bir eğitim sistemi değildir. Bizim talep etmemiz gerek, okul öncesi eği-timi de kapsayacak şekilde düzenlenmiş, kademeli değil kesintisiz, bilimsel ve anadil-de bir eğitim sistemidir. Bize gereken böyle bir eğitimdir.
Bir sonraki sayımızda görüşmek dile-ğiyle… Hoşça kalın...

ÇIKARKEN


Merhaba sevgili okurlar,
Yeni yılın ilk sayısıyla sizinle birlikteyiz. Geçtiğimiz yıla şöyle dönüp bir baktığımızda neler görmüyoruz ki… Dünya çapında eko-nomik krizler, Arap isyanları, Yunanistan da öne çıkan öğrenci hareketin olarak Fransa meclisinden geçen Ermeni Soykırımı vb.
Ülkelerimizde ise dünya çapındaki ge-lişmelerden etkilenmelerle birlikte , gazete-cilerin, öğrencilerin, aydınların, siyasilerin sudan sebeplerle tutuklanmaları, seçimler, Kürt ulusuna yönelik baskı ve inkar politika-sına uygun şekilde hazırlanan KCK operas-yonları… ÖSYM skandalı, Torba Yasa tartış-maları, futbolda şike soruşturması, artan kadın cinayetleri ve buna karşın alın(amay)an önlemler. Ve daha fazlasını sıralayabiliriz.
Yeni yıla girerken milletimizin güzide vekilleri kendi kendilerine bir gece yarısı erken bir yeni yıl armağanı verdiler; emekli aylıklarına neredeyse %100 zam…
Vekiller bu zammı savunmak için “ihtiyaç nedeniyle” bu kararı aldıklarını söy-lediler. Görevleri icabı kimlere kimlere ye-mek verdiklerinden, hangi düğünde kaç al-tın taktıklarına kadar bir sürü gerekçe sırala-dılar. Kimisi hızını alamayıp günlerdir et ye-mediğini söyledi.
Televizyonda bu konuyla ilgili haberleri seyrederken “vekillerimizin” haline acıdık doğrusu…
Öyle ya biz ölmeye çok, yaşamaya az gelen asgari ücretle çalışan işçiler, aldığı verdiğine yaklaşamayan emekliler yoklukla, yoksullukla yaşamaya alışmışız da vekilleri-miz öyle mi? Baksanıza günlerdir et yemiyor-muş vekilimiz!
Ama milletin hali ortadayken “ihtiyaçları olsa da” bu zamma tepki göste-ren “onurlu” vekillerimiz de çıktı aradan. “Kabul etmeyiz bu zammı” dediler. Araların-dan kabul etme gafletini gösterenlere de gerekenler yapıldı tabii. Nasıl da gururlan-dık, nasıl da duygulandık vekillerimizin bu tutumu karşısında!
Ama bir yandan da şunu düşünmedik değil; şimdi bu çok gururlu ve onurlu vekille-rimiz neden bu zam önergesi tartışılırken itiraz etmediler de, meclisten geçtikten son-ra celallendiler bu kadar? Acaba “Nasıl olsa biz oylamaksak da geçecek. Hele bir geçsin de ondan sonra tepkimizi ortaya koyarız.” diye mi düşündüler? Çok mu art niyetliyiz acaba? Yoksa vekillerimiz bir yandan iste-mem derken, diğer yandan yan cebini mi açıyor? İşin esprisi bir yana hakikaten vekil-ler kendilerine son dakika kıyağı, biz işçi emekçilere de son dakika kazığı attılar.
Bizlere de yeni yılın biz işçi ve emekçi-ler için daha güzel bir yıl olmasını dilemek kalıyor sadece.
Yeni sayımızla görüşmek dileğiyle...

Yeni Dünya Gençliği

Sınıfsal Çelişki Her Yerde!


Kapitalizm var olduğu sürece hayatın her alanında işçiler-emekçiler sömürülmeye devam edecektir. Kapitalist sistemin tüm asalıklığı biz işçi ve emekçilere düşüyor. Dünyanın ufacık azınlığı burjuvazi ise bizlerin bölünmüşlüğünden dolayı bizleri yönetiyor ve sömürüyorlar. Ve bizler birleşip mücade etmediğimiz sürece de bu böyle devam edecektir.

Kuzey Kurdistan da yıllardır süren savaş bu topraklarda sürekli bir asker ihtiyacı doğurdu. Sadece 30 yıllık savaşta mı sözde halkın kendi kendini yönettiği cumhuriyet kurulduğundan bu yana asker ihtiyacı var oldu. Çünkü savaşlarda ön cephelerde ölüme sürülecek ilk kişiler işçi ve emekçi ailelerin çocuklarıdır. Kore savaşına, Dersim katliamına gönderilen askerler ve bugün süren savaşta sürekli ölen işçi ve emekçi ailelerin çocukları yani biz gençler...

Aylarca yok yere zamanımız gasp ediliyor. Ve askerde sömürülüyoruz. Ayağımıza bir bot, haki yeşil renkli kamuflaşlar ve aylarca ordan oraya emir komuta zinciri altında sömürülüyoruz. Kimi zaman savaşlarda ölüyor, masum halklara silah sıkma zorunda bırakılıyor, barış grubu altında başka ülkelerin işgaline zorla katılmak zorunda bırakılıyoruz.

İşçi ve emekçi ailelerin çocukları askerde en ağır şartlarda olurken, ölürken, ordan oraya koşturulren peki ya burjuva gençliği onlar yurt dışında veya Türkiye okuyor. Okumayanlar okullarını bitirmiş babadan miras sermayeyi işletiyor ve bizleri sömürüyorlar. Asker’e gittiklerinde de en rahat şartlarda yapıyorlar askerliklerini ya da “bedel” ödeyip bu işten kurtuluyorlar. Eşitsizlik her yerde olduğu gibi burada da karşımıza  çıkıyor.

Bedelliye Bankalardan Özel Kredi

Bedelli yasası daha tam kesinleşmeden bankalar buna uygun kredi hesaplarına çoktan girdiler. Ve buna uygun bütçelerini de ayırdılar. Hesap ortada 30.000 TL karşılığında 30 yaşını doldurmuş askere gitmeyen herkes bundan faydalanabilecek. Fakat sadece parası olanlara!

Çok güzel görünüyor! Çünkü aylarca sömürülmektense bir ay askerlik yapıp gelmek en iyisi de para nerden bulunacak. Kalifiye bir işçinin aylık geliri 1000 TL asgari ücret zaten ortadadır. 30.000 TL kim bulupta gidip devletin eline verecek. Tabi ki burjuvazinin ya da “kıyıda köşede biriktidiğimi ya da zora girerim daha fazla bir kemer deliği daha sıkarım yeterki kurtulayım” diyenler. Olmayanlar ise “marş marş!”

Bankaların kredi hesapları bile yasanın ağırlıkta kimler için çıkartıldığı ortaya koyuyor. Kaba hesap yapalım 30.000 TL aylık faizi vb. 5 yılda toplam geri ödeme miktarı 45.000 TL civarında 60 ay aylık ödemesi 750 TL yani bir asgari ücret diyelim. Kalifiye bir işçinin maaşının 3/2’si oluyor. Kredinin ön şartıda aylık taksidinin en az 4 katı olmak zorunda yani 3.000 TL bu kaba hesap yasanın kim için çıkartıldığını gösteriyor.

Nereye Gidiyor Bu paralar

Burjuvazi sürekli olarak kendine rant sağlamayı bilir. Devlet daha önceden de bedelli askerlik yasasını çıkarmıştı. Sözde 17 Ağustos Depremi yaralarını sarmak içindi fakat bügün dahi Düzce’de ve depremzedelerin binlercesi bu paralardan faydalanamadı. Hatta deprem sonrası bir çok üründen deprem vergisi de alındı bugün Van depremi sonrası tekrar gündeme geldi bu vergiler ama paralar çoktan buhar olup uçmuş. Sözde bizlere yol, su, elektirik olarak geri dönmüş. Ama ortada olan bir şey yok!

Bugün devlet çıkaracağı yasayla milyonlarca lirayı ne yapacak halka mı dağıtacak, biz işçi ve emekçi gençlerin çıkarı için mi kullanacak ya da eğitime bütçe olarak mı kullacak. Hayır, tam tersi savaşa bütçe olarak kullanacak ve yapılacak yolsuzluklar ile kendi ceplerine indirecekler. Dün böyledi, bugün de böyle ve bu düzen sürdükçe böyle devam edecek.

Ne Yapmalı?

Bugün ne yapmalı? Askere gitmemeli mi ya da vijdani ret hakkımı olmalı? Öncelikle şunu belirtmekte fayda var. Bireylerin özgür düşünceleri doğrultusunda vijdani ret haklarını kullanabilirler bu en doğal insani olgudur. Fakat bugün o özgür ortam oluşmamıştır. O halde yapılması gereken askere bedel ödemeyerek giden gençler bu sorun bizim sorunumuz olduğuna göre bizlerin askere gidip askeriye yi kızıl ordu durumuna sokmak için örgütlenmeliyiz. Bugün bu çok büyük bir ütopya gibi gelebilir. Fakat yapılması gereken budur.

Askere gidip en ağır şartlarda çalışan bizlersek, cephelerde en önde emperyalizm ve uşakları için ölen bizlersek oraları kızıl üsler konumuna getirmeliyiz. Bu düzende biz insanca yaşamak haram! O zaman kendi sistemimizi kurmak için demokratik halk devrimi için örgütlenelim.

Burjuvazinin Askeri Değil Devrimin Askerleri Olalım!

Yeni Dünya Gençliği
27.11.2011

Yeni Dünya Gençliği Sadece Bir Gazete mi?



Sosyalizmin ve dünya komünist hareketlerin almış olduğu büyük yenilgi kitlelerin süreç içinde devrimcilere olan güvenleri yitirmelerine sebep olmuştur. Dünya genelinde yaşanan bu güven eksikliği aynı zamanda Kuzey Kürdistan ve Türkiye de kendini belirgin biçimde hissettirmektedir. Bu yenilginin sebepleri ile bugün tam anlamıyla hesaplanmamış olduğunu belirtmekte fayda vardır. Bu konunun ayrı bir araştırma konusu olduğunu ve şimdiki yazımızın konusu itibariyle bunun üzerinde şimdilik duramayacağımızı belirtelim.

Örgütsüzlük kendini hayatın birçok noktasında göstermektedir. Sınıf savaşının şuanki galibi ve sürekli işçi sınıfına saldıran kesim olan burjuvazidir. Ama bu demek değildir ki bu şekilde sürecek. Peki bu günler nasıl gelecek? “Zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan” bizlerin birleştiği ve komünist partisi öncülüğünde savaştığımız vakit bu devran dönecektir.

İşçi sınıfının örgütsüzlüğü tüm alanlarda yaşanmaktadır. Sendikalarda, gençlik örgütlerinde, kadın örgütlerinde ve en önemlisi de komünist partisinde istenilen durumun çok altında insan örgütlüdür. Peki, özelde gençlik örgütlenmesini ele aldığımıza durum nasıldır? Gençlik örgütlenmelerinde kimler örgütlenir ona bakalım?

Gençlik Örgütlenmesi Nedir?

Gençlik örgütlenmesi denince akla belli bir yaş grubu mu gelir? İçerisinde kimler yer alabilir? Gençlik örgütlenmeleri özelde özerk bir yapıya sahip demokratik kitle örgütlenmesidir. Yaş grubu olarak elbetteki bir yaş ortalaması vardır. Yaş ortamalasının ağırlıkta genç bir kitle olması adını bu yüzden almaktadır. İçerisinde önceklikle başta işçiler ve geleceğin işçileri-emekçileri öğrenciler yer almaktadır.

Gençlik Örgütlenmesinin Amacı Nedir?

Bir gençlik örgütünün ilk olarak amacı, gençliğin çıkarlarını savunmak olmalıdır. Bireylerin ya da içerisinde yer alan tek tek kişilerden ziyade onların dışında da yer alan tüm ülke gençliğinin sorunlarını dile getirmesi ve bu sorunların düzelmesi için ve daha iyi yaşam koşulları temelinde mücadele etmelidir.

Daha iyi yaşam koşulu nedir? Bu sistemde mi daha iyi yaşam süreceğiz? Daha iyi yaşama en iyi örneğimiz demokratik bir halk devrimi sonrası işçilerin-emekçilerin-köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğü olduğunu söyleyebilriz. Neden çünkü bu iktidarda günde on- on iki saat köle gibi çalıştırılmayacağız, emeğimiz sömürülmeyecek, okulda müşteri değil öğrenci olacağız. Daha iyi bir yaşam süreceğiz. Bunları elde etmek istiyorsak örgütlü bir mücadele yürütmek zorundayız.

Yeni Dünya Gençliği Kitle Örgütü müdür?

Yeni Dünya Gençliği’nin öncelikle sadece bir gazeteden ibaret olmadığını belirtelim. İşi sadece ayda birkaç kez bir araya gelerek yazı kurulunda bulunanların çıkardığı bir yayın organı değil aksine devrimci demokratik bir kitle örgütlenmesidir. Bülten ise sadece onun işçi ve öğrenci gençliğini örgütlemek için kullandığı araçlardan bir tanesidir. Aynı zamanda aylık yayın organıdır. Başta işçi gençlik olmak üzere tüm gençliği örgütlenme yönünde elinde olan araçla gençliği örgütler.

Demokratik bir kitle örgütüyüz, evet. Çünkü devrimci-demokrat tüm gençler Yeni Dünya Gençliği’de yer alabilir. Onunla devrimci bir mücadele yürütebilir. Yeni Dünya Gençliği’ne zararı olmadığı takdirte bu örgütlenmeyi parçalamayı veya yok etmeyi düşünmediği takdirde herkes yer alabilir.

 Yeni Dünya Gençliğin’de kimler yer alabilir?

Burada örgütlü olmanın kıstası nedir? Irkçı, milliyetçi, erkek şovenisti, gerici, faşist olmadığı sürece herkes yer alabilir. Önemli olan genç işçi ve emekçilerin çıkarları doğrultusunda devrimci bir mücadele yürütmesidir.

Yeni Dünya Gençliği okurları veya çalışanları ne yaparlar? Sadece bültene yazı mı yazarlar? Başka bir iş yapmazlar mı? Başından vurgulamaya çalıştığımız gibi Yeni Dünya Gençliği sadece bir bülten değildir. Çalışması sadece bir bülten çıkarmak değil bülten örgütlenme için kullandığımız araçlardan yalnızca biridir.

İşçi ve öğrenci gençliği birlikte mücade ettiği ve aktif bir biçimde örgütlendiği takdirde karşılarında durabilecek bir güç yoktur. Öğrencilerin büyük bir çoğunluğu geleceğin aynı zamanda birer işçi ve emekçisi olacaktır. Bundan dolayı akedemik taleplerini aynı zamanda sınıf mücadelesinin talepleriyle birleştirmeli ve işçi gençlikle el ele demokratik devrim için mücadele etmelidir.

Her okuyucudan talebimiz dergimizin aktif dağıtıcı olmasıdır. Genç işçilerin örgütlü mücadelesinde iyi bir mevziye gelmesi hepimizin ellerindedir!

Yaşasın Genç İşçilerin Örgütlü Mücadelesi!
İşçi Gençlik Gelecek Bolşevizm Yenecek!
Yeni Dünya Gençliği Oku! Okut!
                                                                              Yeni Dünya Gençliği 20 Kasım 2011



Yeni Dünya Gençliği Kasım 2011 Sayısı Çıktı!

    MİLLİYETÇİLİK
HALKLARA EMPOZE EDİLEN HASTALIKTIR
Burjuvazi; halklar arasında düşmanlığı, milliyetçilik ile eker ve onu büyütür. Böylece halkla-rı bir birine düşman eder. Türkiye’de milli-yetçiliğin yükseldiği dönemleri görmek mümkündür. Milliyetçiliğin dozu bazı dö-nemler en üst düzeye çıkıyor. Kimi dönem-lerde ise bu belli bir seyirde devam ediyor.
Bugünlerde milliyetçiliğin üst seviyede yaşandığını görmek mümkündür. Her yerde “vatan millet sakarya” edebiyatı dün olduğu gibi bugünde de-vam ediyor. Bay-rak satışları zaten en üst seviyeye çıkmış durumda.
İşçi ve emek-çilere milliyetçilik o kadar etki yapıyor ki gerçek sorunları göremiyorlar. Ör-neğin; son yaşa-nan zamlar bir gün içerisinde unutul-du. Çukurca olayı yaşanmadan önce yapılan zamları artık kimse hatırlamıyor.
Van depremiyle birlikte milliyetçiliğin halklar arasında yaptığı kin ve düşmanlık iyice açığa çıktı. Yaşanan doğa olayıyla yüz-lerce insan hayatını kaybetti ve milliyetçi yorumlar burada da kendini gösterdi. Özellikle sosyal medyada depremin olduğu gün yapılan yorumlar şöyleydi. “Oh olsun”, “Beter olsunlar”, “Allah cezaları verdi işte” vb. şekilde yorumlar yapıldı. Sadece sosyal medya da değil haber bülten-lerinde de benzer yorumlar yapıldı. Örneğin Habertürk spikeri canlı yayında şu yorumu yaptı “Deprem her ne kadar Van'da da olsa hepimiz üzüldük”. Spiker daha sonra yaptığı açıklamada sözlerinin çarpıtıldığı söyledi. Fakat görünen köy kılavuz istemez.
Bir gün sonra Atv’de program sunan Müge Anlı “Herkes haddini bilecek. Yeri geldiğimi taş atacaksınız, kuş avlar gibi av-layacaksın sonra yardım isteyeceksin. O polisler hemen yardımına koştu oradakile-rin. O taş atanların eli kırılsın” dedi.
Yapılan yorumlar milliyetçiliğin nasıl beter bir hasta-lık olduğunu bir kez daha göste-riyor. Burjuva medya şov uğ-runa her şeyi deniyor. Ege-menlerin hima-yesinde onlar nasıl isterse öyle yayın yapı-yorlar. Ve en önemlisi bu du-rumlarda ger-çek yüzleri de ortaya çıkıyor. Van’da yaşanan depremde yaşamını yitiren işçi ve emekçilere yapılan yorumlarla onları rencide etmeye çalışıyor-lar.
Bu dönemler de biz devrimciler ''Yaşasın Halkların Kardeşliği'' sloganına bir kez daha sıkı sıkıya sarılıp bu bilinçle davra-nıp, bunun propagandasını yapmalıyız.

Kahrolsun Milliyetçilik!
Yaşasın Halkların Kardeşliği!

24 Ekim 2011

Tsk'nın Balonu Sönüyor!...

Her ne kadar şimdi unutulsa da son dönemlerde gazetelerde çıkan bir haber herkesi şok etmişti. Habere göre bir teğmen nöbette uyuduğu gerekçesiyle bir askere el bombasının pimini çekerek vermiş ve 4 asker “şehit” olmuş. Teğmen olayla ilgili açıklamasında; Fırsat eğitimi kapsamında el bombasının pimini çekerek “mandalını bırakmadığın sürece patlamaz” deyip, bombayı askerin eline verdim. Bundan maksadım, el bombasının önemini kavraması idi. “Sonra pimi takacaktım”. Daha sonra askerin bombayı düşürmesiyle patlama yaşandı ve 4 er hayatını kaybetti. Bu olayda elindeki bombanın ne zaman patlayıp ne zaman patlamayacağını bilmeyen asker görmüş olduk. "Güçlü Ordu” bu mu? Bu olay karşısında birçok insan şok oldu. Birçok kesim inanmadı yâda inanmakta zorluk çekti. Çünkü ordu onların gözünde adeta kutsaldı ve söz söylenemezdi. Yapılan birçok anket ve araştırmalarda da Türk halkının en çok güvendiği kurum TSK idi. Türk halkı kışlaları peygamber ocağı olarak görmektedir. Halka göre ordu bu ülkenin bütünlüğünün teminatıdır. Eskiden askere gitmeyene kız bile verilmezdi. Askere gitmeyen halk nezdinde adam sayılmazdı, çünkü vatana olan borcunu ödememişti. Fakat yaşadığımız şu günlerde özellikle son olarak “Ergenekon” olaylarından sonra halk nazarında ordu kısmen de olsa prestij kaybı yaşadı.  4 askerin kasten öldürülmüş olmasıda “gözbebeğimiz TSK”ya bir leke daha sürdürdü. Türkiye halkının “koruyucusu” olan TSK'da yıllardır buna benzer olaylar yaşanmaktadır. Fakat burjuva medya ve TSK bunları hep gizlemiştir. Bu ülkede ordu bütünlüğün teminatı değil kapitalist faşist sistemin koruyucusudur.  
vat_2Vatandaşlar vatana borçlu mudur?
Bu soru hiç sorulmadı. İşin özü devlet mi halk için, halk mı devlet için vardır?! Ya da halk mı devlete hizmet etmeli devlet mi halka hizmet etmeli sorusunu herkesin cevaplaması gerekir. Evet, ben bu ülkede vergi ödeyen bir insanım, üstelik ödediğim vergi dünyanın en pahalı benzininden tut, en fahiş elektriğine kadar geniş bir yelpazeden alınıyor. Oturduğum evden, çalıştığım işe, okuduğum kitaba, hatta okuduğum üniversiteye kadar devlet benden bir nevi haraç alıyor. Ben bu ülkede yaşamak için çatır çatır para veriyorum. Ben emeğimin “karşılığı” olarak belirli bir miktar para alıyorum ve devlet benim emeğim üzerinden de değişik yollarla haracını almakta. Bir nevi bu ülkede sürdürdüğüm hayatın kirasını alıyor. Peki, bana ne veriyor! İnsan onuruna yakışır bir yaşam, insan hakları, demokrasi veya eşitlik mi? Biraz daha genişletelim, kusursuz bir sağlık hizmeti, bilimsel bir eğitim sistemi, sinir hastası olmadan ulaşım hizmeti mi?  Hiçbirini!
Ellerinizdeki şeylere ve hayat standartlarınıza bir bakın! Baktıktan sonra bana vatan borcundan bahsedebilir misiniz? Pardon yanlış oldu, haklısınız! Kapitalizmin boyunduruğu altında yaşadığımızdan, doğduğumuz gün hanemize yazılan bir borç var, onu unutmuşum. Ya bu borcumuzu ömrümüzün sonuna kadar ödeyeceğiz, ya da kapitalizme ve faşizme  karşı mücadele edeceğiz. Gün, dünya halklarının kurtuluşu için devrimci mücadelenin içinde yer alma ve insan onuruna yakışır bir yaşam için  mücadele etme günüdür.
YDG Okuru Bir İşçi

Çalış(tır)ma Şartları!!!

Merhaba arkadaşlar,
Ben Safranbolu Meslek Yüksekokulu geleneksel el sanatları mezunuyum. Uzun süredir eğitmen olarak iş arıyorum. Geçtiğimiz günler de bir iş ilanında anaokuluna, el sanatları eğitmenine ihtiyaç olduğu yazıyordu. Hemen telefona sarılıp arayayım dedim. Arayıp randevu aldım ve görüşmeye gittim. Görüşmeye gittiğimde, görüştüğüm teknik öğretmen beni işe alabileceğini ancak bazı şartlarının olduğunu söyledi. Nelerdir diye sorduğumda öncelikle buraya öğrenci getirmem gerektiğini, kendisinin de öğrenci başına 150 TL para kazandığını söyledi. Ancak bununla da yetinmeyip Kürt olup olmadığımı sormaya başladı. Daha da ötesi  ailemle kalıp kalmadığı mı, sevgilimin olup olmadığını sordu. Sevgilimin olduğunu, ailemle kaldığımı, Kürt olmadığımı ancak çok Kürt arkadaşımın olduğunu ve Kürtleri çok sevdiğimi dile getirdim. Aslında bu cevaplar onu vurguna uğratmıştı. Tavırlarından ve söylemlerinden de anlaşıldığı gibi bu öğretmenin tek amacı bir eğitmen bulmak değil bulduğu eğitmenden de her türlü yararlanmaktı. Kendisine eğitimciyim diyen de böyle yapıyorsa, bir öğretmene tamamen cinsel obje olarak bakıyorsa ve onlara iş bulma vaatleriyle nasıl ağıma düşürürüm yoları arıyorsa, soruyorum bunları nasıl eğitmen yaptınız! İşin kötü tarafı bunu yapan bir eğitmen ve bu eğitmenin yetiştireceği gençleri bir düşünün! Üniversiteler açıyoruz, hatta açıktan bile bölüm sayısı yükseltiyoruz, ancak sorun üniversite açmak mı yoksa eğitimli işsiz sayısını çoğaltmak mı bilinmez. Bu devirde okumak aslında bir lüks! Evet, herkesin okuma hakkı vardır, aynı zamanda bitirdiği bölümde iş bulma hakkı. Ancak kapitalist ve emperyalist sistemde paran varsa okursun, çevren varsa iş bulursun! Eğitimin parayla olduğu gibi birde okulu bitirdikten sonra devlete borçlu oluyoruz. Şu anda devlete 3000 TL borcum var. Bunun sebebi de okurken devletten burs almam. Har(a)ç kısmına da hiç girmiyorum. Anlayacağınız bu kadar zorluklarla okuduğumuz halde hala işsizler kadrosundayız. calisma_2Öğretmen kadrosunda açık olmasına rağmen hala yeterli atamalar yapılmıyor. Sözleşmeli öğretmenleri kadroya almak için devlet bekletiyor. Tabi kendi adamları kolaylıkla kadroya giriyor. Bunun dışında halk eğitim merkezlerinde birçok sanat dalı kapatıldı. Tiyatro vb. öğretmenliği sıradan kişilere devreden ve öğretmenleri ücretli-sözleşmeli adı altında emek sömürüsüne maruz bırakan sistem, eğitimi sıradanlaştırıp bilimden uzak bir hale dönüştürmektedir. Hatta ellerinden gelse bugün tüm okulları yeşile bile boyarlar. Ancak benim yarınlara dair umudum var. Biz gençler mücadelenin en yükseğindeki meşalesini yakacağız.
Ydg Okuru Genç Bir Kadın